Yaşama en iyi başlangıç için altın kural, annenin yeterli ve dengeli beslenmiş olmasıdır. Kadınların hamilelik öncesi ve hamilelik dönemindeki beslenme durumu maternal (anneye ait) sağlığı sürdürmede anahtar rolü üstlenmektedir. Annenin bebeğine sağlamış olduğu besinler, hem annenin fetal yaşamı hem de bebeğin çocukluk ve ergenlik döneminde beslenme durumunu, vücut kompozisyonunu, vücut büyüklüğünü ve metabolizmasını etkiler.
Fetüs büyümesi genetik faktörlerin yanında intrauterin ortamdan da etkilenmektedir. Fetüsün sağlıklı gelişmesi ve sağ kalımı için önemli olan noktalardan biri, anneden gelen besin ve oksijen kaynağıdır. Fetüsün gelişim döneminde meydana gelebilecek değişimler, fetüste kalıcı adaptasyonlara neden olabilir. Annenin beslenmesi optimal fetal büyümeyi sağlamak ve fetüsün beyin gelişiminde de etkiliyken, doğumsal defekt ve bebeğin ileriki yaşamında görülebilecek kronik hastalıklar için de belirleyici olabilmektedir.
- Yapılan epidemiyolojik ve hayvan çalışmalarından elde edilen sonuçlara göre; maternal malnütrisyon (yetersiz, fazla veya dengesiz beslenme), fetüse etkiyerek ileride görülebilecek tip-2 diyabet, kronik kalp hastalığı gibi hastalıkların prevelansını arttırabileceği bulunmuştur.
Annenin uzun süreli yetersiz beslenmesi; fetal büyümenin yavaşlamasına, tam büyüme potansiyeline erişemeyen düşük doğum ağırlıklı bir bebeğin doğmasına yol açar. Yetersiz beslenmiş bir ortamda gelişmiş fetal adaptasyonlara bağlı olarak, glikoz ve insülin metabolizmasını kalıcı olarak değişitirerek, yetişkinlik döneminde diyabet, obezite ve metabolik sendroma karşı duyarlılığı arttırır.
Fetal yaşam boyunca dengesiz beslenmenin, yetişkinlik döneminde görülebilen; metabolik sorun ve hastalıklar, beta hücre disfonksiyonu, dislipidemi, glukoz intoleransı, insülin direnci, obezite, tip-2 diyabet, hipertansiyon, aterosklerozis, felç, kronik kalp hastalığı, osteoporoz, meme kanseri, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), kronik böbrek yetmezliği, polikistik over sendromu ve şizofreni ile ilişkili olduğu belirtilmektedir.
- Son zamanlarda yapılmış, büyük ölçekli retrospektif bir analizde; kadınların %43’ünün hamilelik döneminde daha fazla kilo aldıkları bulunmuştur. Aşırı kilolu ve obez kadınlar, gebelikle ilişkili hipertansiyon ve gestasyonel diyabet için daha fazla risk taşır.
Beden kitle indeksi (BKI) 29 kg/m2 ‘den yüksek olan kadınların gebelikte kilo alımı 7-11,4 kg aralığını geçmemelidir. BKI’si 26 kg/m2 ‘den yüksek kadınların bebeklerinde düşük doğum ağırlıklı doğma riski artarken, çocukluk döneminde de vücut yağı fazlalığı meydana gelebilmektedir. Yine BKI’si 19,8 kg/m2 ‘den düşük kadınlarda düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirme riski fazla olarak belirtilmektedir.
- Düşük doğum ağırlıklı dünyaya gelen bebeklerin ise özellikle çocukluk döneminde ve erişkinliklerinde; daha büyük adipozite, kardiyovasküler hastalıklar, tip-2 diyabet gibi metabolik durumların görülme riski artmaktadır.
- Maternal obeziteye bağlı; preterm doğum, fetal mortalite, folik asit alımından bağımsız nöral tüp defekti, makrozomi ve düşük APGAR Skoru gibi riskler artmaktadır.
- İnsan kohort çalışmalarına göre; fazla ağırlıklı ya da obez gebelerin bebekleri, zayıf gebelerin bebeklerine göre daha düşük bazal metabolizma hızına, artmış BKI ve vücut yağına sahip oldukları belirtilmiştir.
Perinatal yetersiz beslenmenin sonuçları ise yine yetişkin hastalıklarının kaynağını oluşturmaktadır. Maternal beslenmede eksiklik, meme süt kompozisyonuna da zarar verir. Maternal karbonhidrat intoleransına bağlı gelişen gestasyonel diyabet; hem anne hem de fetüs için mordibite, makrozomi ve diğer obezite ilişkili gebelik komplikasyonlarının gelişim riskini arttırmaktadır. Yine diyabetli annelerin bebekleri tükenmiş demir depoları açısından risk altında olabilir.
Gestasyonel durum ve bebeğin gelişimi; demir, çinko, iyot, B6 , B12 , kolin, folik asit ve diğer makrobesin öğelerinin tükenip, ihtiyacın artması nedeniyle beslenme yetersizliği meydana gelir.
İnsan kaynaklı çalışmalarda; doğum öncesi maternal iyot eksikliği, çocuklarda mental gelişme geriliği ile ilişkili bulunmuştur. Bütün besin öğeleri esasında beyin gelişiminde etkiliyken, demir, çinko, iyot ve omega-3 sinir sistemi gelişiminde temel rol oynarken; vitamin A, B6 , B12 ve folik asit metilasyon ve oksidatif süreçte kritik rollere sahiptir. Hamilelikle mikrobesin öğesi eksiklikleri düşük doğum ağırlığı ile de ilişkili olup bu durum, artmış bebek mortalitesi ve büyüme bozukluğu riskini de arttırmaktadır.
- Gebelere yapılan kalsiyum takviyesi; preeklampsi ve diğer hipertansif bozukluk risklerini düşürür. Preeklampsi ise bebek, çocuk veya ergenlerde yüksek sistolik kan basıncı için risk faktörüdür.
Spesifik besin öğelerinin eksikliği maternal depresyona sebep olabilir. Beslenme ve ruh hali arasındaki ilişkide; folat, B12 , kalsiyum, demir, selenyum, çinko ve çoklu doymamış yağ asitlerinin etkili olabileceği yapılan çalışmalarda bildirilmiştir.
- Yapılan bir çalışmada doğumdan sonraki 10.haftadan 9.aya kadar tam dönem normal doğumlu bebeklerin anneleri kontrol edilmiş, maternal demir durumu ve depresyon arasında güçlü bir ilişki olduğu belirlenmiştir.
- Yapılan bir insan çalışmasında; maternal D vitamini durumunun, bebeğin kardiyovasküler fonksiyonları üzerinde güçlü etkisi olduğu yönünde kanıtlara ulaşılmıştır. Aynı zamanda, maternal yüksek D vitamini seviyesi çocukluk döneminde astım ve hırıltı görülme riskini %60’a kadar düşürmektedir.
- Günlük olarak önerilen D vitamini dozu 600 IU/gün olsa da, bu ihtiyaç hamilelik ve emziklilik döneminde artıp 1000 IU/gün olarak belirlenmiştir.
Gebelik esnasında yeterli beslemeyi sağlamak istememizdeki temel amaçları, özetle; anne sağlığını desteklemek, optimal fetüs metabolizması ve fetüsün sağlıklı gelişimi için sağlıklı bir rahim ortamı hazırlamak olarak sıralayabiliriz.
Anne için aşırı beslenmenin önüne geçilmesi ve fetüs için yetersiz beslenmenin engellenmesi için; Amerikan Diyetisyenler Birliği, Amerikan Tarım Bakanlığı, Amerika Birleşik Devletleri Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı ve Ulusal Bilimler Akademi Tıp Enstitüsü’nün ortak görüşü sonucunda aşağıdaki başlıca dikkat edilmesi gereken noktaları belirtelim.
- Yeterli miktarda kaliteli protein kaynaklarından yararlanılmalıdır: balık, yumurta, sığır eti, kümes hayvanları ve diğer yağsız protein kaynakları.
- A, C vitaminleri, folik asit kaynağı olan besinler ve kompleks karbonhidratlar tüketilmelidir: Kahverengi pirinç ile kurubaklagil, meyve, sebze ve tam tahıllar.
- Protein, kalsiyum, magnezyum, fosfor, A vitamini, B12 ve D vitamini içeren; yağsız süt, yoğurt, peynir gibi az yağlı ürünler ve omega-3 kaynağı olan balıklar tüketilmelidir.
- Metabolik bozuklukların önüne geçilmesinde tercihen; beyaz un ve fırınlanmış ürünler, çabuk pişen pirinç, kahvaltılık tahıllar, rafine nişasta ve şeker gibi basit karbonhidrat içeren yüksek glisemik indekse sahip besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıdır.
- Günde 8-12 bardak sıvı alımı sağlanmalıdır.
İntrauterin dönem ve erken postnatal dönem, sağlıklı bir yaşam ve beyin gelişimi için vitamin ve mineraller dahil temel besin maddelerinin, fetüs ve bebek gelişimi için annenin beslenmesinde optimal bulunması önemlidir.
- Yapılan farklı çalışmalar sonucunda; hamilelikte yüksek miktarda balık tüketiminin doğumdan sonraki ilk 6 ayda postpartum depresyon indisansını düşürdüğü bulunurken, bir başka çalışmada; balık tüketiminin, 1 yaşta görülen atopik dermatitis ve 6 yaşta astım riskine karşı koruyucu olduğu ve %30-50 oranlarında bu alerjik hastalıkların insidansını azalttığı bulunmuştur. Fakat bu konuda tercih edilen balık türü önem taşımaktadır. Yüksek civa içerebileceğinden dolayı diplerde yaşayan balıklar yerine; yüksek omega-3 içeren somon,sardalya gibi balıklar tüketilmelidir. Sardalya, aynı zamanda yüksek selenyum içerir ve civa toksisitesini düşürücü elementler bulundurmaktadır.
Meyve ve sebze tüketimiyle birlikte D vitamininin suplement veya diyetle alınması da, astım ve atopik dermatite karşı koruyucudur. Uygunsuz pişirme şekilleri sonucu oluşan polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH), fetüste mutasyon riskini arttırmaktadır.
- Sonuç olarak; hamilelik döneminde optimal beslenme, gerek anne adayının gerekse doğacak bebeğin sağlığı için oldukça ciddi komplikasyonların önüne geçer. Yaşamın her döneminde sağlıklı beslenme hayati önem taşımaktadır.
Fetüs- fetal dönem: Fetus, üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen addır. İlk sekiz haftanın bitimiyle, 9.-40. haftalar arasını kapsayan fetal dönem başlar.
Makrozomi: Makrozomi bebeğin 4,5 kilodan fazla doğması olarak tanımlanmaktadır. Bebek iri bebek olarak tarif edilir.
Mortalite: belirli bir nüfusta belirli bir zaman dilimi içerisinde hastalanmış nüfusun sağ kalanlara oranı
Mordibite: yıllık her bin kişi başına ölümlerin sayısının oranı
Gestasyonel diyabet: Gebelik diyabeti (gestasyonel diyabet), daha önceden diyabeti bulunmayan bir kadında, gebelik sırasında ortaya çıkan bir diyabet şeklidir.
Perinatal: Doğum zamanı çevresinde; genellikle 28. gebelik haftasından başlayarak doğumdan sonraki 4. hafta sonuna kadar uzanan zaman aralığıyla ilgili; bu dönemde görülen
Postpartum: doğum sonrası
Preeklampsi: gebelik zehirlenmesi
APGAR Skoru: Apgar skoru, doğumdan hemen sonra yeni doğan bebeklerin hızlı ve öz bir şekilde sağlıklarını değerlendirmek için kullanılan basit ve tekrarlanabilir bir yöntemdir.
Christian, P., & Stewart, C. P. (2010). Maternal Micronutrient Deficiency, Fetal Development, and the Risk of Chronic Disease. The Journal Of Nutrition , 437-445.
Georgieff, M. K. (2007). Nutrition and developing brain: nutrient priorities and measurement. Journal of Clinical Nutrition , 614-620.
Gronert, M. S.-M., & Ozanne, S. E. (2006, June). Maternal nutrition during pregnancy and health of the offspring . Biochemical Society Transactions , 779-782.
Leung, B., & Kaplan , B. J. (2009). Perinatal Depression: Prevalence, Risks, and the Nutrition Link- A Review of the Literature . American Dietetic Association , 1566-1575.
Shapira, N. (2008). Prenatal nutrition: a critical window of opportunity for mother and child. Women’s HEALTH , 639-656.