Günlük hayatta tükettiğimiz besinler sadece metabolik enerji ihtiyacımızı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda beyin fonksiyonlarımızı da etkiler. Özellikle beyin ve bağırsak ilişkisi halen bilimsel araştırmalarda önemini korumaktadır. Tüketilen besinler veya beslenme ile birlikte şekillenen yaşam tarzı, kişilerin hem fiziksel sağlığını hem de duygu durumu ve davranışlarını etkiler.
Duygu Durumu ve Beslenme İlişkisi
Kişinin bulunduğu ruh hali besin seçimi ve kararlarını da etkilemektedir. Yapılan araştırmalarda, katılımcılar stresli zamanlarında diyetlerini değiştirdiğini belirtmişlerdir. Tüketim olarak genellikle hazırlaması kolay ve karbonhidrat içeriği yüksek gıdalar, özellikle her yerden kolay bir şekilde temin edilebilen ve içeriğinde şekerin bol miktarda bulunduğu paketli yiyecekler birinci sırada yer almaktadır. Comford Food olarak adlandırılan stres azaltan bu yiyecekler, aslında anlık olarak kişiyi rahatlatsa bile durum çok daha kötü olabilir. Çünkü stres hormonlarından adrenalin veya norepinefrin salgılarını bozarak, kısır döngüye yol açmakta olup, kişinin stres yanıtını kötüleştirebilir.
Genetik, emilim bozuklukları gibi diğer hastalıklar veya olumsuz çevre şartları gibi etkenlerin olmadığını varsayarak, kişide sadece beslenme açısından bakılacak olursa, tamamen yeterli ve dengeli bir beslenme ile sağlıklı bir ruh haline sahip olunabilir. Avustralya’da yapılan bir çalışmada; tam tahıl, işlenmemiş et, meyve ve sebze tüketimi yüksek olan kadınlar, sağlıksız beslenenlere kıyasla, bipolar bozukluk, anksiyete ve depresyon tanısı daha az konulmuştur.
Beyin Bağırsak İlişkisi
Bağırsaklarda yaşayan mikroorganizma florasının bağışıklık sistemi hücreleri ve epitel hücre ile iletişiminin aksaması; vücutta otoimmun hastalıklar, nöropsikiyatrik ve metabolik pek çok bozukluğun oluşmasına neden olmaktadır.
Beyin bağırsak ekseni ise, merkezi sinir sistemi ile gastrointestinal sistem arasındaki çift yönlü bir iletişim sistemidir. Serotonin, bu iletişimde rol oynayan kilit nörotransmitterdir. Triptofan, serotoninin öncül maddesi olup esansiyel bir aminoasittir. Diyetle dışarıdan alınan triptofan; ayrıca trombosit, beyin ve bağırsaklarda 5-hidroksitriptamin olarak adlandırılan serotonine dönüştürülür. Ancak, serotonin kan beyin bariyerini geçemez. Esansiyel aminoasit olmasının yanı sıra, beyinde serotonin sentezi için triptofanın diyetle dışarıdan alınması zorunludur.
Bağırsak ve beyin etkileşimi ise tamamen mikroorganizmalar ile sağlanır. Bağırsaklarda firmicutes, bacteroidetes, actinobacteria ve proteobacteria gibi bakteri aileleri yaşamaktadır. Bu bakteriler vücutta önemli görevlere sahip birçok aktif metabolitler üretirler. Probiyotik olarak adlandırılan lactobasillus ve bifidobakteriler, Gama-Aminobütrik asit (GABA)’i oluştururken; candida, streptococ, eschecichia ve enterococlar ise serotonin üretmektedir.
GABA ve serotonin sinir hücrelerinin iletiminden sorumlu ve beyin fonksiyonu ile insan davranışları üzerinde etkili nöro aktif işlevlere sahiptir. Dopamin ve norepinefrin de, beyinde görev alan ve bağırsaklarda üretilebilen bu nörotransmitterler arasındadır.
Psikiyatrik ve Mental Bozukluklar (Ruhsal Bozukluklar) Nelerdir?
Psikiyatrik hastalıklar; genellikle beyinde, beyin sapında, omurilik veya periferik sinir sisteminde oluşan bozukluklar ve aynı zamanda kasların sistemik bozuklukları ile sinir iletimlerinin aksaması sonucu oluşur. Depresyon, şizofreni, Parkinson hastalığı, Alzheimer, epilepsi, bipolar bozukluk, genel anksiyete bozukluğu ve uyku sorunları ile obsesif kompulsif bozukluk (OKB) toplumda yaygın olarak görülmektedir. Bu hastalıkların çoğu genellikle ilaçla tedavi edilir.
Psikiyatrik ve Mental Bozuklukların (Ruh Sağlığı) Tedavisinde Beslenme Psikiyatrisi
Ruhsal bozuklukların oluşmasında etken olarak genetik, stres, beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik ve diğer çevresel faktörler yer alır. Bu faktörlerden biri olan tüketilen gıdalar, semptomlarını ve hastalıkların ilerlemesini arttırabilir veya hafifletebilir. Beslenme psikiyatrisi alanı, zihinsel/ruhsal hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için entegre edilen yeni bir yaklaşımdır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, nutrasötik (gıda takviyeleri) kullanımının; depresyon, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu (DEHB) gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için umut vaat etmektedir. Yapılan çalışmalara göre; aminoasitlerden triptofan, tirozin, fenilalanin ve metiyonin, depresyon da dahil olmak üzere birçok psikiyatrik bozukluğun tedavisinde yardımcı olmaktadır. Magnezyum, kalsiyum, demir ve çinko gibi minerallerin ve bazı vitaminlerin düzenli alımında, depresif semptomların yaygınlığını azalttığı görülmüştür.
- Randomize çift-kör-plasebo kontrollü bir çalışmada; çinko takviyesi verilen genç kadınlarda duygu durumlarının iyileştiği ve öfkelerinin azalttığı görülmüştür. Magnezyumun, antidepresan ilaç olarak kullanılan İmipramin ile neredeyse aynı etkiyi gösterdiği, C vitamininin ise antidepresanlardan Amitriptilin ile eşit etkiye sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca magnezyumdan fakir diyet tüketmenin, bağırsak mikrobiyotasının çeşitliliğini azalttığı ve anksiyete benzeri davranışların artmasına neden olduğu ileri sürülmektedir.
Şizofreni teşhisi konulmuş hastalarda D vitamini düzeyleri düşük bulunmuştur. Özellikle gebeliğin son üç ayında (3. trimesterde) prenatal tanılarda, D vitamini eksikliğinin doğacak bebeğin şizofreni oluşumunda risk taşıdığı ileri sürülmektedir. C ve D vitamini, B6, folik asit ve niasin gibi B grubu vitaminler kofaktör olarak görev aldıklarından; serotonin, dopamin ve norepinefrin sentezinde gereklidir. Özellikle B12, B6 ve folik asit bilişsel performansı ve ruh halini etkiler. Ancak B grubu vitaminleri; kısa süreli tedavi olarak değil, uzun vadede düzenli tüketimiyle önleyici bir potansiyel sunabileceği sonucuna varılmıştır.
Omega 3 yağ asitlerinden EPA, depresyon ve şizofreni hastalıklarında semptomları azaltmaktadır. Araştırmalar, şizofreni hastalarının ilaçlarına ve günlük alınması gereken omega 3 yağ asitlerine ek olarak 2 g EPA alımının, semptomları belirgin bir şekilde azaltığını göstermiştir.
Beyin bağırsak ekseninde rol alan probiyotik, prebiyotik ve simbiyotiklerin de etkileri büyük önem taşımaktadır. Artık sağlıklı bir bağırsak florası için diyetin önemi bilinmektedir. Diyet alışkanlığı ile birlikte probiyotik alımı, bir takım hastalıklar sonucu antibiyotik kullanmak ve stres gibi faktörler; intestinal mikrobiyotanın etkilenmesine, beyin işlevi ve davranışların değişmesine neden olmaktadır.
Rafine karbonhidrat, şeker ve doymuş yağ asitleri ise bağırsak florasını bozmaktadır. Bağırsaklarda oluşan kronik inflamasyonun; depresyon, demans gibi birçok nörolojik rahatsızlıklara sebep olması, davranışları da olumsuz etkiler. Bu nedenle bağırsak ve beyin sağlığı için yararlı bakterilerin büyümesini teşvik eden pre/probiyotik takviyesinin sağlanması veya doğal gıdalardan muz, yer elması, yulaf, kuşkonmaz gibi gıdaların tüketimi arttırılmalıdır.
Gezmen‑Karadağ, M., Çelik, E., Kadayifçi, F. Z., Yeşildemir, Ö., Ertaş Öztürk, Y., & Ağagündüz, D. (2018). Role of food‑drug interactions in neurological and psychological diseases. Acta Neurobiol Exp, 187–197.
Lim, S., Kim, E., Choi, H., Lee, H., Kim, A., & Yang, S. (2016). Nutritional Factors Affecting Mental Health. Clinical Nutrition Research, 143-152.
O’Mahonya, S., Clarkea, G., Borrea, Y., Dinana , T., & Cryana, J. (2015). Serotonin, tryptophan metabolism and the brain-gut-microbiome axis. Behavioural Brain Research, 32–48.
F Vieira, K., & Lakhan, S. (2008). Nutritional therapies for mental disorders. Nutrition Journal, 1-8.
Jacka, F. (2017). Nutritional Psychiatry: Where to Next? EBioMedicine, 24-29.
Özenoğlu, A. (2018). Duygu durumu, Besin ve Beslenme İlişkisi. ACU Sağlık Bil Dergisi, 357-365.