Mağara diyeti veya taş devri diyeti diye de adlandırılan paleo diyeti ilk olarak 1970’lerde ortaya çıkmıştır. Peki neden?
Sanayi devrimiyle birlikte kolay ve hızlı tüketilebilen, düşük maliyetli ve işlenmiş olan fast-food ürünlerin hayatımıza girmesi ile birlikte üç beyaz olarak bildiğimiz; un, şeker ve tuzun tüketimi çok büyük ölçüde artış göstermiştir. Fast-food tüketimiyle birlikte, diyabet, obezite gibi bazı metabolik rahatsızlıkların; hipertansiyon, bazı kanser türleri ve kalp hastalıkları gibi hastalıkların oranı hızla artmıştır. Sağlıklı ve uzun ömür için ideal diyet arayışları, Akdeniz mutfağına benzeyen bazı antik mutfakları ortaya çıkarmıştır. Bu düşünceler sonucu paleotik diyetler ortaya çıkmıştır.
Peki paleotik diyet nedir?
Tüm bu hastalıkların başlangıcı sanayi devrimi olunca, kurtuluş yolu olarak sanayi devriminden önceki beslenme tarzına geçiş yapmak düşünülmüştür. Ancak, paleotik diyet için sadece sanayi devrimi öncesi değil, tarım ve hayvancılık dönemlerinin de öncesi, yani avcı-toplayıcı devrindeki beslenme tarzı örnek alınmıştır. Bu beslenmenin ardındaki ana fikir, modern zamanda tüketilen, işlenmiş besinlerin beslenmeden çıkarılması ve böylece sağlık sorunlarının daha da azaltılmasıdır.
Toplum arasında paleo diyeti denildiğinde ilk akla gelen; işlenmiş gıdaların, süt ve süt ürünlerinin, pişmiş sebzelerin, karbonhidratların, un, tuz ve şekerin kesinlikle hayatımızda yeri olamayacağıdır. Bununla birlikte nişasta içermeyen sebzeler (özellikle koyu yeşil yapraklı sebzeler), meyveler ve et, tavuk, balık gibi hayvansal gıdaların diyette olması gerektiği düşüncesi vardır.
Modern dünyada, hala düzinelerce avcı-toplayıcı kabile olduğu biliniyor. Bu kabilelerin beslenme davranışlarına bakarak atalarımızın ne yedikleri hakkında az çok bilgi sahibi olabilmekteyiz. Genelde, tüketilen besinlerin; bitkiler, hayvanlar, deniz ürünleri ve böcekler olduğu düşünülmektedir.
- Bitkiler: Un, baklagiller, dövülmüş yumrular, tohumlar, fındıklar, yabani yetişen arpalardır. Ateşi keşfettikleri ve taş aletler kullanmaya başladıkları için, bu yiyecekleri işleyebildikleri ve pişirebildikleri düşünülmektedir. Doğal olarak hayatlarında hiç un olmamış diyemeyiz.
- Hayvanlar: Daha kolay temin edilebildikleri için, küçük baş hayvanlar yedikleri tahmin edilmektedir. Tahminlere göre, tüm diyetin sadece yaklaşık %3’ünde hayvansal ürünler yer almaktadır. O dönemde hayvanlar henüz evcilleştirilemediğinden, muhtemelen süt ürünleri diyetlerine dahil değildi. Ancak unutulmamalıdır ki, sağlıklı ve dengeli bir diyette süt ve süt ürünleri en önemli kalsiyum kaynaklarıdır.
- Deniz ürünleri: Kabuklu deniz hayvanları ve diğer küçük balıklar, kıyı bölgelerinde yaşayan insanların diyetinin önemli bir bileşeniydi.
- Böcekler: Bal, petek de dahil olmak üzere, çeşitli böcek ürünleri ve böcekler tükettikleri bilinmektedir.
Tahıllardan uzak kalınan bir diyette, özellikle B vitamini eksikliği, süt ve süt ürünlerinin tüketilmediği bir diyette de kalsiyum eksikliği meydana gelmesi çok olasıdır.
Bu diyet çeşidinde sebzeler çiğ olarka tüketildiğinden sindirilebilirlikleri çok düşüktür. Bu durum bize rahatsızlık verebildiği gibi, içerdikleri vitamin minerallerin de bizim için kullanılamaz hale gelmesi anlamına gelir.
Ayrıca modern insanların genetik yapısı ile avcı-toplayıcı insanların genetik yapısı arasında farklılıklar olduğu kadar, tarım devrimi ile beraber bitkilerin evcilleştirilmeye başlanılması, besinlerde de birçok genetik değişiklik meydana getirmiştir. Bununla birlikte, avcı-toplayıcıların, modern insandan daha uzun ve daha sağlıklı bir yaşam sürdürdüğüne dair bir kanıt yoktur.
- Yeterli ve dengeli bir beslenme ile (tahıllar, meyveler, sebzeler, süt ve süt ürünleri, yağ ve yağlı tohumlar, et-balık türevleri) vücudumuzun ihtiyacı olan her türlü besin öğesini alırız. Böylece, dışarıdan gelecek mikroorganizmalara karşı kendimizi korur ve sağlıklı, uzun bir yaşama sahip olabiliriz.
LA Frassetto, M. S.-S. (2009). Metabolic and physiologic improvements from. European Journal of Clinical Nutrition , 947–955.