Çok tartışmalı bir konu olan diyetin akne üzerindeki etkisi, pek çok bilimsel araştırmaya konu olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Gelişen teknolojinin de yardımıyla, bilim dünyasının çakraları daha fazla açılmış, bu konunun çok daha detaylı halde incelenmesine sebep olmuştur.
Akne üzerine yapılan çalışmalara tarihsel bir çizgide, diyet ve diyet öğelerinin nasıl etkilediğini araştıran ve kabul gören ilk çalışmalara göz attığımızda; 1930’lu yıllarda, sivilcenin karbonhidrat metabolizmasının bir hastalığı olduğu düşünülmüştür. Zira o yıllardaki çalışmalarda akne hastalarında, bozuk glukoz toleransının ortaya çıktığı ileri sürülmekteydi. Ancak 1969’da yapılan bir klinik çalışmada, bozulmuş glukoz toleransı ve akne arasındaki bağlantı; sivilce lezyonu olan bir grupta, çikolata tüketildikten sonra, sivilce lezyonlarının alevlenmesi ve çikolata tüketmeyenlerin sivilce lezyonlarının alevlenmesi arasında anlamlı bir kolerasyon bulunmaması ile önemini kaybetmiş ve yeni çalışmalar yapılması gerektiği bilim dünyası tarafından kabul görmüştür.
- Diyetin Akne Üzerine Olan Etkilerini Araştıran Bilimsel Çalışmalar
Süt ve Süt Ürünleri
Bugüne kadar süt ve süt ürünlerinin komedojenik (ciltteki gözenekleri tıkayan) etkilere sahip olduğuna dair kesin bir kanıt bulunamasa da, üzerinde çok konuşulan bir konu olmuştur. Süt ve süt ürünlerinin olası komedojenik etkilerinin muhtemel nedeni olarak, gebe ineklerin ürettikleri hormonlardan kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Süt ürünleri 5α-indirgenmiş steroid hormonları ve yağ bezini fonksiyonunu çalıştıran steroid öncüllerini içerir. Süt ayrıca, yaklaşık 60 çeşit büyüme faktörü ve mikro besin maddesi içerir. Sütte bulunan steroid hormonları akne oluşumundaki tek önemli faktör değildir. Birçok çalışma, yağsız sütün tam sütten daha komedojenik olduğunu göstermiştir. Bunun sebebinin, yağsız sütün, tam sütten daha az östrojen içermesi olduğu bilinmektedir. Çünkü östrojenin, sivilceyi azaltan bir hormon olduğu bilinmektedir.
Yapılan bir kohort çalışmasında, 9-15 yaş arasındaki 6 binden fazla kız çocuk üzerinde, farklı yağ içerikli süt tüketimi ile akne arasındaki korelasyona bakılmış; yağsız süt tüketimi ile akne oluşumu arasında pozitif bir korelasyon olduğu bulunmuştur.
Güney Kore’de yapılan bir başka araştırmada ise; süt, krem peynir, süzme peynir, şerbet gibi süt ürünlerinin tüketimi ile akne arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Süt ve ette bulunan lösinin aşırı miktarda tüketilmesinin, aknenin gelişimini teşvik ettiği, T hücresi aktivasyonunu baskıladığı ve iltihap mekanizmalarını arttırdığı düşünülmektedir.
Çikolata
Çikolatanın akneyi şiddetlendirdiği düşünülmekte, ancak kesin bir kanıt sunulamamaktadır.
13-18 yaşları arasında bulunan toplam 65 öğrenciye yapılan bir çalışmada, öğrenciler iki gruba ayrılmış ve bir gruba, diğer gruptan 10 kat daha fazla kakao içeren çikolata verilmiştir. Çalışma sonucunda, çikolata tüketimi ile akne lezyonlarının şiddetlenmesi arasında bir ilişki bulunmamıştır. Tüketilen çikolata türü ve tüketilen numunelerdeki kakao yüzdesinin akne şiddetini etkileyebileceği düşünülmektedir. Koyu (bitter) çikolata, sütlü çikolatadan daha fazla antioksidan içermekte, bu da koyu çikolatanın daha az komedojenik etkiye sahip olabileceğini düşündürtmektedir. Ancak konu hala belirsizliğini sürdürmektedir.
Yağ Asitleri
Akne, omega 3 ve omega 6 yağ asitlerinin yüksek alındığı diyetlerin uygulandığı toplumlarda nadir görülen bir durumdur. Omega 3 yağ asitlerinin yüksek miktarda alınması, akne üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Özellikle balık yağında bulunan alfa-linolenik asidin iltihabı önlediği, EPA gibi faydalı omega-3 yağ asitlerinin akne tedavisinde önemli olabileceği düşünülmektedir.
Koreliler üzerinde yapılan bir olgu kontrol çalışmasında, akneli bireylerin kontrol grubuna göre önemli ölçüde daha az balık ve daha fazla abur cubur tükettiği bulunmuştur. İtalyanlar üzerine yapılan başka bir çalışmada ise, balık tüketiminin, orta ile şiddetli akneye karşı koruyucu bir etkiye neden olduğu saptanmıştır.
18-40 yaş arası hafif, orta ve şiddetli akneye sahip, omega 3 yağ asidi tüketmeyen, sivilce tedavisi görmemiş, toplam 13 erkek üzerinde yapılan araştırmada; her katılımcıya EPA, DHA ve DPA içeren 3 balık kapsülü 12 hafta boyunca verilmiştir. 12 hafta tamamlandıktan sonra, 13 katılımcının 8’inde başlangıçta olduğundan daha düşük bir akne derecesi görülmüş, yani iyileşme gözlenmiştir. İyileşme göstermeyen 5 kişiden 4 kişide akne şiddeti kötüleşirken 1 kişide değişme olmamıştır. Bu kötüleşen 4 kişinin akne şiddetinin, başlangıçta hafif düzeyde olduğu belirtilmiştir. Yani sadece orta ile şiddetli aknelere sahip bireyler balık yağı tedavisinde başarılı olurken, hafif derecede olanlar balık yağından yararlanamamışlardır.
Diyet Lifi
Diyet lifinin akne üzerindeki etkisini açıkça gösteren klinik bir çalışma bulunmasa da, günlük 30 gram gibi yüksek lifli bir diyet uygulandığında, akne şiddetinin azaldığı ve deri koşullarında belirgin bir iyileşme görüldüğünü belirten çalışmalar mevcuttur.
A Vitamini
A vitamini, karaciğerde depolanan, yağda eriyen bir vitamindir. Yapılan bir çalışmada, A vitamininin oral replasman olarak yüksek dozlarda kullanılmasıyla (kadınlarda 300.000 U/gün, erkeklerde 400.000-500.000 U/gün) sivilce tedavisinde etkili olduğu gösterilmiştir. Bilinen yan etkileri kserozis ve kellik olsa da, yeterli çalışma bulunmamaktadır.
Çinko
Çinko, insan derisinin gelişimi ve işleyişi için gerekli olan bir mikro besin öğesidir. İnsan derisine çinkonun etkisinin araştırıldığı bir çalışmada, çinko eksikliği olan hastalarda oral çinko tedavisi (günlük olarak 400-600 mg çinko sülfat) ile aknenin iyileştiği gösterilmiştir. Mide bulantısı, kusma ve diyare gibi gastrointestinal etkileri azaltmak için, yemeklerden hemen sonra çinko kullanılmaması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca çinko, bakırın emilimini düşürdüğünden, bakır eksikliğini önlemek amacıyla, çinko ile beraber bakır takviyesi de önerilmektedir.
İyot
İyot, organizmanın işleyişi için gerekli olan bir elementtir. İyottan zengin beslenildikten sonra sivilce şiddetlenmesinde artış olduğu gözlenmiştir. Sütteki iyot miktarının akneyi şiddetlendirebileceği hipotezi öne sürülmüş, ancak kanıtlanmamıştır.
Antioksidanlar
Aknesi olan ve aknesi olmayan 100’er kişilik gruplarda yapılan bir çalışmada, yağda çözünür antioksidanların, yani vitamin A ve vitamin E’nin kan düzeylerini karşılaştıran bir çalışma yapılmıştır. Akne bulunan hastalarda, bu antioksidanların plazma konsantrasyonlarının, aknesi olmayanlara göre anlamlı derecede düşük olduğu ortaya çıkmıştır. Akne bulunan hastalarda kan selenyum düzeyleri de düşük belirlenmiştir.
Akneli 47 kadın ve 42 erkek üzerinde yapılan başka bir çalışmada ise, 12 haftalık E vitamini ve selenyum takviyesinden sonra cilt durumun iyileştiği gözlenmiştir. Bu araştırma sonucuna göre, akne tedavisinde antioksidanların rolünün önemi vurgulansa da, kanıtlar yeterli değildir.
Glisemik İndeks
Yüksek glisemik indeksli bir diyetin, akne oluşumu üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu düşünülmektedir. Yüksek glisemik indeks, artan insülin seviyesi yani hiperinsülinemiye neden olup, androjen salınımını uyararak, akne patogenezinde temel olarak rol oynar.
Yapılan bir çalışmada, kırsal bölgelerdeki insanlarda olan akne şiddetinin, merkezi toplumlarda olan akneden daha düşük olduğu gösterilmiş, bunun nedeninin ise her iki popülasyonun beslenmesi arasındaki glisemik yüklerinin farklı olduğu düşünülmüştür.
Yapılan bir epidemiyolojik çalışmada; Kuzey Kanada’da yaşayan insanlarda akne vakası olmadığı ortaya konulmuştur. Ancak; tatlı soda, sığır eti, süt ürünleri ve işlenmiş gıdalar gibi, artan bir batı diyeti alışkanlığı geliştirdikten sonra, burada yaşayan insanlarda da akne lezyonların geliştiği tespit edilmiştir.
Akne ile glisemik yük, insülin duyarlılığı ve IGF-1’in kan plazması seviyeleri arasındaki ilişkiyi araştıran bir çalışmada; aknesi olan ve olmayan grupların karşılaştırılmasında, aknesi olmayan grupta daha yüksek IGF-1 olduğu bulunmuştur. Ayrıca aknesi olanların diyetinin, sağlıklı kişinin diyetine göre anlamlı derecede yüksek bir glisemik indeks içerdiği ortaya çıkmıştır.
Güney Kore’de yapılan bir araştırmada, akne grubunun, kontrol grubuna göre daha sık sebze ve balık tükettiği bulunmuştur. Erişte, abur cubur, karbonatlı içecek, aparatifler, işlenmiş peynir, domuz eti, tavuk, fındık ve yosun alımı sivilce hastalarında kontrol grubuna göre daha yüksektir. Dolayısıyla yüksek glisemik yük, yüksek yağ alımı ve yüksek süt ve et tüketiminden oluşan batı diyetinin Güney Kore’de de sivilce alevlenmesine neden olduğu düşünülmektedir.
Yüksek glisemik yük diyetinin oluşumunda en önemli etkenlerden birinin süt ürünleri olduğu düşünülse de daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Romanska-Gocka, K., et al., The possible role of diet in the pathogenesis of adult female acne. Postepy Dermatol Alergol, 2016. 33(6): p. 416-420.
Smith, R. N., Mann, N. J., Braue, A., Ma¨kela¨inen, H., & A.Varigos, G. (2007). A low-glycemic-load diet improves symptoms in acne vulgaris patients: a randomized controlled trial. The American Journal of Clinical Nutrition, 107-115.
Lynn, D.D., et al., The epidemiology of acne vulgaris in late adolescence. Adolesc Health Med Ther, 2016. 7: p. 13-25.
Melnik, B., Dietary intervention in acne: Attenuation of increased mTORC1 signaling promoted by Western diet. Dermatoendocrinol, 2012. 4(1): p. 20-32.
Reynolds, R.C., et al., Effect of the glycemic index of carbohydrates on Acne vulgaris. Nutrients, 2010. 2(10): p. 1060-72.
Kucharska, A., A. Szmurlo, and B. Sinska, Significance of diet in treated and untreated acne vulgaris. Postepy Dermatol Alergol, 2016. 33(2): p. 81-6.
Khayef, G., Young, J., Whitmore, B. B., & Spalding, T. (2012). Effects of fish oil supplementation on inflammatory acne. Lipids in Health and Disease, 165.
Ghodsi, S.Z., H. Orawa, and C.C. Zouboulis, Prevalence, severity, and severity risk factors of acne in high school pupils: a community-based study. J Invest Dermatol, 2009. 129(9): p. 2136-41.
Wyrzykowska, N., Wyrzykowski, M., Żaba, R. W., Silny, W., & Grzymisławski2, M. (2013). Diet and acne vulgaris. Przegląd Gastroenterologiczny.
Costa, C. S., & Bagatin, E. (2013). Evidence on acne therapy. Brazilian Cochrane Center and Department of Dermatology, 131.