Polikistik over sendromu (PCOS), üreme çağındaki kadınlarda en sık görülen ve yumurtalıklarda folikül varlığına rastlanan endokrin sistem bozukluğudur. Bu sendromun asıl sebebi bilinmemekle birlikte çevresel ve genetik faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir.
Hormonal ve metabolik anormalliklerin görüldüğü bu hastalıkta; insülin direnci, düzensiz menstruasyon, amenore, oligomenore, hiperandrojenizm, hirsutizm, akne, saç dökülmesi gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. İnsülin direncinin varlığından dolayı PCOS’ta gestasyonel diyabet gibi gebelik komplikasyonları, tip 2 diyabet, hipertansiyon, lipid metabolizmasında bozukluklar, kardiyovasküler hastalıklar, meme ve endometrial kanser gibi bazı kronik hastalıkların riski normalden daha fazladır. PCOS’la yakın ilişkili olan ve hastaların yaklaşık %50’sinde görülen obezite, üreme başta olmak üzere diğer biyolojiik metabolizmaları da kötü etkilemektedir. PCOS‘a sahip kadınlarda daha yüksek insülin direnci ve hiperinsülinemi görüldüğü bildirilmiştir. Kilodaki yaklaşık %5’lik bir azalmanın obez hastalarda insülin direnci, yüksek androjen seviyeleri ve üreme sistemi disfonksiyonları gibi sorunları iyileştirebildiği gösterilmiştir. Vücuttaki yağın, düşük vücut yağına sahip hastalarda bile viseral adipoz dokuda ve abdominal bölgede birikim gösterdiği görülmektedir.
Çalışmalar, PCOS’lu kadınların düşük diyet kalitesine sahip olduğunu göstermiştir. Bu durum, nutrisyonel desteğe olan ihtiyacın bir göstergesidir. Beslenme alışkanlığı, hastalığın önlemesinde ve tedavisinde büyük rol oynamaktadır. Bu yüzden obez kadınlara gebe kalma girişiminden önce, diyet ve yaşam tarzı değişiklikleri öncelikli olarak önerilmektedir. Kişinin yaşam tarzına, tercihlerine ve vücut profiline uygun diyet ile birlikte yapılan egzersiz; kadınlarda bozulmuş üreme fonksiyonlarının geri kazandırılmasında etkili olabileceği gibi diğer komplikasyonların tedavisinde de fayda sağlayacaktır. Yaşam tarzı değişikliğiyle infertilitede çoğu zaman olumlu etkiler görülse de, kesin çözüm beklemek doğru değildir. İnfertiliteyi etkileyen çeşitli sebeplerin olduğu göz ardı edilmemelidir.
Anti-Obezite İlaçları ve Bariyatrik Cerrahi PCOS’a Ne Kadar Etkili?
- Obezite yönetiminde sibutiramin ve orlistat gibi çeşitli ilaçlar sürekli gündeme gelmiştir. Güçlü yan etkileriyle bilinen sibutraminin satışı yasaklanmış olsa da pek çok kişi halen bu ilacın geri dönülmez yan etkileriyle mücadele durumundadır. Orlistat, obezite tedavisinde kullanılan ve PCOS’ta da test edilen bir ilaçtır. Bağırsak lipazının aktivitesini inhibe ederek yağ emilimini azaltır. Ancak steatore ile sonuçlanabilir. PCOS’ta kullanımında; vücut yağını azalttığı ve insülin direnci, hiperandrojenizm ve kardiyovasküler durumlarda iyileşme sağladığı görülmüştür.
- Bariatrik cerrahinin PCOS‘ta kullanımı sınırlı olmakla birlikte giderek daha fazla uygulanmaktadır. Prospektif randomize bir değerlendirmede bariatrik cerrahi; kilo kaybı, serum androjenlerde azalma, insülin direncinin düzelmesi, ovulasyonun düzelmesi ve 6 ay içinde normal menstruasyon ile sonuçlanmıştır. Her ne kadar cerrahi girişimlerin PCOS‘ta obezite yönetimine önemli ölçüde yardımcı olacağı ümit edilse de, bu konuyu ele almak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bariatrik cerrahi düşünülüyorsa bu sürecin gerek öncesinde gerekse sonraki aşamalarında büyük bir titizlikle ilerlemek gerektiği, beslenme düzeninin tamamen alışılmışın dışında olacağı bilinmelidir. Hekim ve diyetisyen hastayı yönlendirmeli, karşılaşacağı durumlar konusunda bilgilendirmelidir.
İlaç ve cerrahi, diyet alışkanlıklarınızı değiştirmeyi öğretmez. Buradaki amacınız, kilo vermenin ötesinde fizyolojik ve biyokimyasal açıdan kendinize uygun sağlıklı beslenme modelini öğrenmek olmalıdır. Bu bilince ulaşıldığı ve doğru beslenmeye başlanıldığı takdirde kilo ve yağ kaybı da beraberinde gelecektir. PCOS‘ta anti-obezite ilaçları ve bariatrik cerrahiye başvurmadan önce yan etkileri göz önünde bulundurularak, öncelikle diyet ve yaşam tarzı değişikliğine gidilmelidir.
PCOS’un Beslenme Tedavisinde Nelere Dikkat Edilmeli?
Tedavinin öncelikli hedefi insülin duyarlılığını iyileştirmek olmalıdır. Diyet değişikliği, fiziksel aktivite ve kilo kaybı tedavinin ilk girişimlerini oluşturur. PCOS’ta bazal metabolizma hızının düştüğü bildirilmiştir. Hastalar, iştah regülasyonunda rol alan ghrelin ve kolesistokinin hormonlarındaki bozukluk nedeniyle kilo kontrolü noktasında zorlanabilmektedirler. Aşırı kiloya sahip PCOS‘lu kadınlarla yapılan bir çalışmada; kilo verme öncesi ve sonrasındaki dönemde dengeli bir yemek tüketiminin ardından açlık artışı yaşadıkları bildirilmiştir. Kilo verme tedavisindeki strateji, azalan kalori alımı ve düzenli fiziksel aktivitenin yanı sıra, stresi azaltmaya yönelik davranışçı ve psikolojik terapiyi kapsamalıdır.
- PCOS’lu kadınlarda düşük karbonhidratlı diyetin etkisini inceleyen iki çalışmanın sonucunda; kilo kaybı, metabolik ve endokrin profillerinde anlamlı bir fark bulunmamıştır.
- Kısa süreli bir çalışmada, yüksek doymamış yağ asiti (%17) ve düşük karbonhidrat (%43) içeren diyet modelinin hastalar üzerindeki etkinliği, yüksek karbonhidrat ve düşük yağ içeren standart bir diyetle karşılaştırılmıştır. Sonucunda; düşük karbonhidratlı diyet tüketimi ile daha düşük insülin seviyeleri bildirilmiştir. İnsülin duyarlılığı ve cinsiyet hormonlarında ise önemli bir farklılık gözlenmemiştir.
Doymamış yağ asitleri ve çoklu doymamış yağlardan zengin beslenmenin, ovulasyonun göstergesi olan pregnanediol 3-glukuronit seviyelerinde artış sağladığı bildirilmiştir. Enerji alımını azaltmanın kilo kaybından bağımsız olarak doğurganlık parametrelerini iyileştirdiği görülmüştür.
Yüksek Proteinli Diyetlerin PCOS Tedavisindeki Etkinliği
Yüksek protein ve düşük karbonhidratlı diyetlerde meyve, sebze ve tahıllar gibi koruyucu etkileri olan besinlerin azalması kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve kansere karşı dezavantaj oluşturmaktadır. Bu diyet modeli böbrek fonksiyonu ve kemik mineral yoğunluğu üzerinde olumsuz etkilere yol açmaktadır. Ek olarak bazı çalışmalar, kırmızı et tüketimi ile hiperinsülinemi, hiperglisemi ve tip 2 diyabet riski arasında pozitif bir ilişki olduğunu göstermiştir. Yüksek miktarda hayvansal protein alımının malignite riskini arttırdığı bilinmektedir.
- Protein oranı arttırılmış diyetin PCOS tedavisindeki etkinliğini inceleyen bazı çalışmalarda; insülin direncini kötüleştirdiği ve glikoz metabolizmasını bozduğu, bazı çalışmalarda ise daha etkili olduğuna dair çelişkili sonuçlar elde edilmiştir. Çelişkili sonuçlar nedeniyle daha detaylı ve daha kontrollü çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
- Tüm bunlar dikkate alınarak normal fiziksel aktiviteyle birlikte PCOS‘lu kadınlar için planlanan diyet tedavisi; ortalama protein düzeyi (%15), yağ (%25-30) ve karbonhidrat (%55-60) örüntüsü ile oluşturulmalıdır.
Glisemik İndeksi Düşük Diyetlerin PCOS Tedavisindeki Etkinliği
Glisemik indeksi düşük diyetlerin, PCOS’taki faydasını destekleyen pek çok kanıtlanmış veri bulunmaktadır. Bu diyet modeli; kardiyovasküler hastalıklar, insülin direnci, metabolik sendrom, tip 2 diyabet, meme kanseri ve over kanserine karşı azalmış risk ile ilişkilidir. Tüketilen karbonhidratın miktarındansa çeşidi daha önemli bir role sahiptir.
Yağ Asitlerinin PCOS Tedavisindeki Etkinliği
Özellikle doymuş yağ ve trans yağ asidi içeren yüksek yağlı diyetler insülin duyarlılığını azaltmakla birlikte; metabolik sendrom, tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalıkların riskini arttırmaktadır. PCOS hastalığında yüksek serum lipitleri ve bozulmuş endotel fonksiyonu gibi metabolik bozukluklar görülebilmektedir. Yağ kaynağı olarak doymamış yağ asitleri ve omega-3’lerin tercih edilmesi, kan lipit profilinin iyileştirilmesine fayda sağlayacaktır.
Vitamin D’nin PCOS Tedavisindeki Etkinliği
Vitamin D, insülin metabolizması başta olmak üzere vücuttaki pek çok metabolik yolda rol almaktadır. PCOS hastalarında D vitamini eksikliğinde, insülin direncinin gelişimi muhtemeldir. Bazı araştırmacılar; vitamin D seviyelerinin, hormonal ve metabolik bozukluklar ile ilişkili olabileceğini ileri sürmektedir. Ayrıca, immünomodülatör rolü nedeniyle, D vitamini eksikliği insülin direncine yol açan inflamatuar yanıtlara neden olabilir. Pek çok hastada vitamin D düzeylerinin düşük olduğu bildirilmiştir. Suplement alımı hormonları ve metabolizmayı düzenlemeye yardımcı olabilir.
Minerallerin PCOS Tedavisindeki Etkinliği
Tip 2 diyabet, insülin drenci, metabolik sendrom ve yüksek testosteron seviyelerine sahip kadınlarda magnezyum seviyelerinin düşük olduğu bildirilmiştir. Magnezyum takviyelerinin, insülin direncini iyileştirme de etkili olabileceği söylenmektedir.
- Bazı çalışmalarda, PCOS’lu kadınlarda bakır seviyelerinin yüksek olduğu saptanmıştır.
- Tip 2 diyabetli kişilerde azalmış plazma krom düzeyleri bildirilerek krom eksikliğinin insülin duyarlılığını azaltabileceği gösterilmiştir.
- Bir çalışmada; PCOS‘lu kadınlarda 2 ay boyunca alınan 1000 mcg krom pikolinatın, glukoz düzeylerini ve insülin duyarlılığını arttırdığı görülmüştür.
Krom pikolinat, hirsutizmin ve diğer semptomların hafifletilmesinde rol oynar. PCOS hastalarında yapılan az sayıda çalışma arasında, kromyum takviyesinin vücut kitlesinde belirgin bir azalmaya yol açtığı bildirilmiştir. Sağlıklı bireylere kıyasla PCOS‘ta daha düşük selenyum seviyeleri bildirilmiş ve serum testosteron seviyesi ile selenyum arasında negatif bir korelasyon ortaya çıkmıştır.
Kafeinin PCOS Tedavisindeki Etkinliği
Kafein, hormon düzeylerini değiştirerek ovulasyonu ve korpus luteumun işleyişini etkilemektedir. Birçok çalışma, kafein alımının doğurganlığı azalttığını göstermiştir. 500 miligramdan daha fazla kafein alımı kısırlık riskini yükseltmektedir.
- Gebelik girişiminde bulunan 104 kadın üzerinde yapılan bir araştırmada, günde bir bardaktan fazla kahve tüketen kadınlarda gebe kalma ihtimalinin yarı yarıya anlamlı düzeyde azaldığı bildirilmiştir.
Bazı kanıtlar, kafein alımı ile artmış abortus riski arasında bir ilişki olabileceğini göstermektedir. Bir meta-analiz çalışması da, abortus ve düşük doğum ağırlığı ile orta ve yüksek dozlarda kafein alımı arasında anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. PCOS’lu kadın bireylerin yüksek doz kafein alımından kaçınmaları doğru bir yaklaşım olacaktır.
Özet olarak;
- Beslenme yönetiminde kilo vermeye odaklanılmalı ve çeşitli diyet bileşenlerinin insülin duyarlılığını geliştirmeye olan etkisine özellikle dikkat edilmelidir.
- PCOS‘lu kadınların diyet planı düşük miktarda doymuş yağ, orta düzeyde tekli doymamış yağ asidi ve omega-3 içermelidir.
- Tam tahıllar, bitkisel proteinler ve deniz ürünlerinin alımı arttırılırken, diyetteki rafine tahıl miktarı ve hayvansal proteinler azaltılmalıdır.
- Düşük glisemik indeksli karbonhidrat kaynakları tercih edilmelidir.
- Lif kaynağı olarak; tam tahıllar, baklagiller, sebze ve meyveler diyete eklenmelidir.
- Hastalarda süt tüketimi teşvik edilmeli, diyetin yağ oranına göre gerekirse yağı azaltılmış süt tercih edilmelidir. Çalışmalarda, günde üç bardaktan fazla süt tüketiminin doğurganlık üzerinde koruyucu etkisi olduğu görülmüştür. Farklı çalışmalar da, günde iki porsiyondan fazla düşük yağlı sütün infertilite gelişme riskini azalttığını göstermiştir.
Hosseini, M. S., Dizavi, A., Rostami, H., Parastouei, K., & Esfandiari, S. (2017). Healthy eating index in women with polycystic ovary syndrome: A case-control study. Int J Reprod BioMed Vol., 15(9), 575-582.
Messinis, I. E., Messini, C. I., Anifandis, G., & Dafopoulos, K. (2015). Polycystic Ovaries and Obesity. Best Practice & Research Clinical Obstetrics and Gynaecology, 29, 479-488.
Kalp atamıyor muyuz ya …
Ayrıntılı yazınıza bayıldım. Her şeye değinmeniz gerçekten harika olmuş. Çok teşekkürler.
<3<3<3