Günümüzde kanser giderek artmakta olan ciddi bir hastalıktır. Hem tanı öncesi hem de tanı konulduktan sonra yaşanan tedavi süreci zorlu bir dönemdir. Hastalar bu dönemde hem fizyolojik hem de psikolojik olarak yorulurlar. Kanser hastalarında en çok görülen semptomlardan biri yorgunluktur. Hastanın yorgunlukla ilgili yaşadığı sorunlar bütün yaşamını olumsuz yönde etkilemeye yetecek kadar büyük boyutlarda olabilir. Fakat üzücü olan durumlardan biri de hastaların yorgunlukla ilgili yaşadıkları sorunlara henüz kesin bir tedavi yönteminin bulunamamış olmasıdır.
Kanser tedavisinde sadece farmakolojik tedavi yöntemi etkili bir tedavi olarak geçerli sayılmaz. Farmakolojik tedavinin yanında beslenme durumunun değerlendirilmesi ve psikolojik yardım alınması da hastanın yaşam kalitesini ve dayanıklılığını arttıracaktır.
Kanser hem genetik hem de çevresel etmenlerden etkilenen bir hastalık türüdür. Sigara ve alkol gibi zararlı maddelerin tüketimi dışında beslenmenin etkisi de oldukça büyüktür. Doğru olarak bilinen yanlışlardan biri de beslenme ile oluşabilecek hastalıkların sadece besinlerin fazla tüketiminden kaynaklandığının düşünülmesidir. Oysaki tükettiğimiz her besinin yararlı veya zararlı etkisi kişiden kişiye değişmekle birlikte; dozuna ve pişirme yöntemi gibi faktörlere bağlı olarak da değişir. Bu durum çok fazla kişi tarafından göz ardı edilmektedir. Tüketilen besinlerin içeriklerinin bilinmemesi ve besinlerin fazla tüketimi çeşitli hastalıklara neden olabilir. Yapılan araştırmalarda beslenme davranışlarının uygun olmaması ile ortaya çıkan obezitenin kanser riskini arttırdığı kanıtlanmış bulunmaktadır. Hem sağlıklı bireylerde hem çeşitli hastalıkları yaşayan bireylerde hem de kanser hastalarında bilinçli bir şekilde beslenme durumunun değerlendirilmesi ve uygun beslenme davranışının kişiye kazandırılması gerekmektedir. Bunlarla birlikte fiziksel aktivitenin önemi kesinlikle unutulmamalıdır. Beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesi ve fiziksel aktivitenin arttırılması yaşam kalitesinin artmasını sağlayacaktır.
Kanser hastalarının yaşadığı en sık görülen sorunlardan bir diğeri de malnütrisyondur. Malnütrisyon yeterli besin miktarlarının alınamaması yani yetersiz ve dengesiz beslenmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır, kötü beslenme olarak da tanımlanır. Malnütrisyon sebebi ile kilo kayıpları görülmektedir. Hastaların yaşadıkları ağır tedavi süreci, yüksek eşikli ağrılar, mide bulantıları, kusma vb semptomlar beslenmelerini etkileyerek malnütrisyona sebep olabilmektedir. Malnütrisyonlu veya malnütrisyon riski taşıyan hastaların immün (bağışıklık) sistemleri zayıfladığı için komplikasyonların görülme riski de artmaktadır.
Kanserin ortaya çıktığı ilk evrede hastalığa bağlı olarak beslenme bozuklukları gözlenmez ancak hastalık ilerledikçe beslenme durumunun kötüleşmesi ve malnütrisyon görülmeye başlanır. Bu sebeplerden ötürü tanının konulduğu ilk andan itibaren belirli zaman aralıkları ile beslenme durumunun değerlendirilmesi, uygun diyet yazılması, bağışıklık sisteminin besinlerle güçlendirilmesi, gerekli enerjiyle birlikte gerekli makro ve mikro besin öğelerinin alınması; hastalığın yaşandığı dönemde yaşam kalitesinin arttırılması açısından önemlidir.
Yapılan çalışmalar bazı vitamin ve minerallerin kanser riskini azalttığını göstermektedir.
- Düzenli bir şekilde folik asit kullanımının kanser riskini azalttığı gözlemlenmiştir.
- Düzenli kalsiyum kullanımının distal kolon kanseri riskini azalttığı görülmüş fakat proksimal kolon kanseri riski üzerinde bir azalma veya artma gözlemlenmemiştir.
- C vitamininden zengin besin alımında kanser riskini azaltıcı etki gözlemlenmiş olup; kanser riskini azaltmak için kullanılacak ek C vitamininin kanser riskini azaltıcı veya arttırıcı olumlu bir etkisi görülmemiştir.
- E vitamini alımının kanserlerden koruyucu etkisi gözlemlenmiştir fakat bu durum akciğer kanseri için geçerli değildir.
- Özellikle su ve sıvı tüketiminin yeterli olmasının mesane kanseri riskini azalttığı bilinmektedir.
Kanserojen etkisi olan besinler ve sigara günümüzde çok fazla kullanılmaktadır. Kanserojen etkisi olan besinlere; yağlı ve yaşlı hayvan etleri, salam, sosis, sucuk, hamburger gibi hazır gıdalar ve aflotoksinler örnek olarak verilebilir. Yine alkolün de kanserojen etkisi bilinmektedir. Ayrıca fazla şeker ve tuz kullanımı da dolaylı yollardan kanser riskini arttırmaktadır.
Her besin farklı içeriklere sahiptir. Besinler kanserden koruyucu veya kanser riskini arttırıcı özellikte olabilirler. Bu bilgi ile birlikte yazımda da belirttiğim üzere, doğru miktarlarda enerji ve besin öğelerinin alınması ve her kanser hastasının beslenme şeklinin düzene sokulması için bir diyetisyene ihtiyacı vardır. Unutmayalım ki; yemek yemek öldürmez ama yanlış ve bilinçsizce ya da fazla yemek, ömrü ciddi anlamda kısaltabilir.
Celalettin Kocatürk, S. K. (2018). toraks.
Çiğdem Özkan, İ. ç. (2018). akad geriatri.