Tarih boyunca ideal bedenle ilgili standart algı pek çok değişiklik göstermiştir. Günümüzdeki toplumlarda zayıf/ince olmak algısı, çekiciliğin anahtarı olarak algılanmakta ve algılattırılmaktadır. İsteyerek diyet yapanlar veya işi gereği diyet yapma durumunda olanlarda yeme bozukluğu sendromları çok farklı şekillerde açığa çıkan, riski yüksek faktörlerdendir.
- Beyinde bulunan ve hormonal kontrolü sağlayan hipotalamus bölgesi, seratonin ve endojen salgılarındaki değişimleri ile oluşabilecek yeme bozukluklarına öncülük eden alanlardandır.
İnce kalma dürtüsü ve ideal zayıflığa ulaşma isteği, beden kilo oranı (BKI) ile sorun yaşamak, günlük diyette gerekli gıda ürünlerinin kısıtlanması, tekrar eden başarısız diyet denemeleri ve negatif geri bildirimlerin alınması kişiyi bulimik davranışlara iten sıralı sebepler arasındadır. Bu kısır döngüye giren vücut mekanizması, günümüz toplumunda ağır psikolojik şartlar altında yaşayan her bireyin sorunu haline gelebilmektedir.
- Yapılan çalışmalarda; somatik belirtilerin (karın ağrısı, baş ağrısı vb.) şiddeti bulimik hastalarda yüksek bulunmuş ve gelecek yıllarda yapılacak çalışmalarda ‘özel somatik semptomların yönetimi ile bulimiya nervoza (BN) tedavisinin geliştirilmesi’ fikri üzerine dikkat çekilmiştir.
Bulimia kelimesi Yunancadan gelen ‘Öküz gibi acıkmak’ teriminin karşılığı olup, BN çok miktarda yiyeceğin kısa sürede tüketilmesinin ardından kilo almamak adına kişilerin kendini kusturmak, aşırı egzersiz yapmak veya hiç yemek yememek davranışlarını sergilemesi olarak adlandırılır. Bu rahatsızlığın görüldüğü kişilerde; gözle görülür derecede abartılı yemek miktarlarını, hep aynı zaman dilimlerinde ve aynı koşullarda yüksek hızda yeme eğilimi ile birlikte, yeme dürtüsünü kontrol edememek ve hangi besinden ne kadar yediği hakkında bir fikrinin olmaması söz konusudur.
Yine bu kişiler, ısrarlı aşırı yeme dürtüsü karşısında kilo almamak adına kendine zor kullanarak kusmaya çalışmak, sindirimi bozan- laksatif gibi bağırsak boşaltıcı- diğer ilaçları da kötüye kullanmak, oruç tutmak ya da yoğun egzersiz gibi telafi edici davranış girişimlerinde bulunurlar. Ortalama olarak üç ay boyunca haftada iki ve daha fazla kez yeme atakları gösterirken, ardından yine suçluluk hissi ile telafi edici yanlış davranışları tekrara giderler.
Bu davranış modeli ile Bulimiya Nervoza olma sürecinde, kişileri hastalığa iten belli bir sebebin olup olmadığı hala araştırılan ve sonuç olarak belli bir şeye bağlamanın zor olduğu gerçeğini söylemek gerekir. Ancak, kişilerin yaşamlarındaki birçok etkinin aynı anda ortaya çıkarak, tümünün kesişmesi ile bu rahatsızlığın oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Sebepler arasında; daha çok sosyal çevre baskısı, aile bireylerinin kendi aralarında ve BN yolunda giden kişiye karşı tutum ve davranışları, kalıtım ve birkaç haftadan başlayarak bir yıla kadar uzayan katı diyet süreçleri gösterilebilir.
Kendisine katı kurallar koyarak yemesini sınırlayan birey, uzun dönem açlık hissiyatı ile savaştıktan saatler, belki günler hatta haftalar ve aylar sonra disinhibisyon dediğimiz tıkınırcasına yeme hadisesini gerçekleştirir. Buradan sonra devreye giren suçluluk duygusu ile kişide, kendini biraz önce gerçekleştirdiği iradesiz davranışından dolayı kurtarmak dürtüsü uyanır.
Psikiyatrik bozuklukların çoğunlukla eşlik ettiği Bulimia Nervosa, yeme davranışı bozukluğunda ciddi hipokalemi, metabolik alkaloz, kan basıncı ve nabızda değişiklikler, oral (ağız), mide, bağırsaklar ve endokrin sistemde görülen komplikasyonlar mevcuttur. Yediklerini çıkartmak için mide ve bağırsak yolunda çeşitli uygulamalara başvuran vücut algısı tamamen bozulmuş ve hassas ruh haletine sahip bu kişilerde, anlatılan döngünün kısır olarak devam ettirilmesi halinde yetersiz beslenme sonucu ortaya çıkabilecek diğer hastalıklar ve hatta organ yetmezlikleri ile ölümlere kadar giden sonuçlarla da karşılaşmak mümkündür.
- Bazı çalışmalarda; BN olan, diğer yeme bozukluğu tanısı alan kişilerde artan bir intihar riski olduğu belirlenmiştir.
Tedavide hekim, diyetisyen, psikolog ve aile; dokuya, organa ve sisteme özel müdahale yapılırken beraber çalışmalıdır. Antidepresan kullanımından Lityum tedavisine kadar, birçok yol psikolojik alanda iyileşme için tedavi edenin izleyebileceği yollardır.
- Tedavi görenlerin %70’inde iyileşme görülebilirken, %30’unda hastalığın tekrarlaması ve ortalama %6’ünda ise ölüm ile sonuçlanması mümkündür.
Kaydedilen çalışmalar arasında; bulimik hastalarda sindirim hormonları ile oynandığından, diyabet hastalığının artmış olduğu görülür. Tip 2 diyabet (T2D) tedavisine giren hastalarda, önceden T2D riski görülenlerin, kontrol grubuna kıyasla hastalığının arttığı kaydedilmiştir. Çalışma süresinin sonunda, yaşam boyu T2D prevalansı hastalar arasında %5.2 iken, tedavi alan grupta %1.7 olarak bulunmuş, erkek hastalarda ise kadınlara göre anlamlı derecede yüksek riskin olduğu tespit edilmiştir.
- Tedavi esnasında asıl önemli olan; olabildiğince erken başlamak, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi elemanlardan uzak durmak ve gereken psikolojik, sosyal, ekonomik desteğin sağlanabilmesidir.
Puccio F, F. T. (2018, September 16 ). Negative urgency and the dual pathway model of bulimic symptoms:. A longitudinal analysis. Eur Eat Disorders Rev.;1–15. Australia: wileyonlinelibrary.com/journal/erv. https://doi.org/10.1002/erv.2647 adresinden alındı
Raevuori A, S. J. (2015, July 25). Highly Increased Risk of Type 2 Diabetes in patients Binge Eating Disorder and Bulimia Nervosa. Finland: International Journal of Eating Disorders 48:6 555–562.
Weigel A, L. B. (2018, August). Severity of somatic symptoms in outpatients with anorexia and bulimia nervosa. Severity of somatic symptoms in outpatients with anorexia and bulimia nervosa. Hamburg, Germany: Eur Eat Disorders Rev;1–10. https://doi.org/10.1002/erv.2643.