Yaşlanma, aşamalı olarak fizyolojik fonksiyonların azalmasına bağlı olarak hastalıklara ve ölüme karşı artmış hassasiyet olarak açıklanmaktadır. Bu evrensel olarak çeşitli mekanizma ve değişik yolların oluşturduğu 3 fenotipe bağlanmıştır: normal yaşlanma, hızlanmış yaşlanma ve başarılı yaşlanma. Tanımlar arasında çeşitlilik olsa da “başarılı yaşlanma” majör kronik hastalıkların, fiziksel aktivite ve majör bilişsel zayıflamaların olduğu, uzun süreli sosyal ve üretici aktiviteleri içeren çok boyutlu bir süreçtir. Ancak, sağlıklı bir şekilde yaşlanmak sadece “kader” olarak değil, çevresel ve genetik faktörlerin birbirini etkilemesiyle mümkündür. İkizlerle yapılan çalışmalarda insan ömrünün yaklaşık %20-30’unun genetik ile alakalı olduğu, geri kalanın ise kişisel tarza ve çevresel faktörlere bağlı olduğunu göstermiştir. Buna göre, beslenme ve yaşam biçimi, uzun ve sağlıklı yaşlanmanın en önemli faktörleridir. Diyette sebze, meyve, kabuklu yemişler, zeytinyağı, balıktan zengin gıdalar tüketme, az miktarda kırmızı şarap ve en az haftada 3 gün 20 dakika egzersiz; obezite, sigara ve alkolden kaçınmak uzun ve sağlıklı yaşamın reçetesidir. Beslenme altında yatan birçok mekanizma, yaşam tarzı ve uzunluğu, telomerdeki değişimleri de içerir.
Telomerler, kromozomların sonunda nükleotidlerden oluşan uzun bir dizidir ve spesifik protein kompleksleri oluşturur. Bu telomerler “end caps” olarak adlandırılır ve düzgün bölünmeyi sağlayarak genetik dengeyi korur. Telomerler, genetik bilgiye zarar verebilecek olan, kromozomların yıpranmasını ve birleşmesini önlemesiyle ayakkabı bağcıklarının ucundaki plastiklere benzetilir. Her hücre bölünmesi ve replikasyonunda(DNA’nın kendini eşlemesi) , telomerlerin bir miktar boyları kısalır ve “yaşlanmaya” sebep olan hücre daha fazla bölünememeye başlar. Bu kısalma, sağlıklı ve sürdürülebilir hücre yanıtını bozarak, hastalık riskine ve hücre ölümüne neden olur.
1962’de, Leonard Hayflick hücre biyolojisinde devrime sebep olan “Hayflick Teorisi” olarak bilinen telomer teorisine imza atmıştır. Bu teoride potansiyel insan hayatının 120 yıl olarak bulduğunu ve bu yılda birçok hücrenin telomerlerinin aşırı kısa olduğu ve daha fazla kopyalanamaz ve bölünemez halde olduğunu ileri sürmüştür. 50 yıl sonra, bilim genetik potansiyelimizi maksimize etmek için yeni bir kapı açtı. Yayınlanan bilgi, çok kısa ve fonksiyonları bozulmuş telomerlerin “Telomeraz” enzimi tarafından onarılabileceğini söylemiştir. Bu, tersine transkriptaz ile mümkün olup, kromozomların sonuna nükleotidleri ekleyerek denge sağlanmaktadır. 2009 yılında, Blackburn, Greider ve Szostak “Kromozomlar, Telomerler ve Telomeraz Enzimi ile Nasıl Korunurlar” buluşları ile Nobel Ödülünü almışlardır. Bu buluş bilim dünyasında büyük bir etki yaratarak, yaşlanmayı potansiyel olarak telomeraz aktivasyonu ve telomer aşınmasının önlenmesi ile geciktirebileceğini söylemiştir.
Esas olarak az miktarda telomeraz içeren kök hücrelerin aksine, normal somatik insan hücreleri, doğumdan hemen sonra ekspresyonunu(gen ifadesi) baskılıyor. Böylece, uzunca bir süre, telomer uzunluğu hücre yaşlanmasının ve potansiyel yaşlanmanın belirleyicisi olarak görülmüştür. Ancak bunu destekleyen açıklamalar hala çelişkili ve sonuçsuzdur. Son zamanlarda hayvanlar üzerinde yapılan genetik çalışmalarda, kısa telomerlerin ortalama telomer uzunluğuna oranla yaşla alakalı hastalıklarla ilgili olduğu, ve bunların telomeraz ile kurtarılması hücreyi iyileştirmek ve organizmanın yaşaması için yeterli olduğu ispat edilmiştir. İnsanlarda, dolaşımda olan telomeraz aktivitesi, telomer uzunluğuna göre majör kardiyovasküler hastalıkların risk faktörleri ile ters ilişkide olduğu saptanmıştır. Böylece, “telomer stabilitesi” diye telomer uzunluğu konseptinden farklı olan bir konsept ortaya çıkmıştır. Mesela, Alzheimer hastalarında kısa telomerden ziyade büyük ölçüde telomerlerin fonksiyon bozukluğu vardır. Telomeraz enzimi aktivitesini geliştirmek( kısa telomerlere uzunluk ekleyip, ileriki süreçte telomer uzunluğunu korumak için gerekli) vücut saatine geri dönmenin gerçek yolu gibi görünüyor.
Telomerazın çeşitli önemli hücresel süreçleri etkileyen ekstra-telomerik aktiviteleri de vardır. Bunlar, hücre yaşamı ve strese karşı dirence ek olarak gen ekspresyonu, yol gösterici sinyaller, mitokondriyal fonksiyondur. Yani kök hücrelerde ve potansiyel olarak tüm hücrelerde aktif telomeraz olması, uzun ve sağlıklı yaşamaya yardımcı olabilir.
Yaşlanmayı hafifleten ve yaşa bağımlı hastalıklar olarak bilinen yaşam tarzı etmenleri de telomeraz aktivitesine etki edebilir. Obezite, insülin direnci ve kardiyovasküler hastalıklar gibi her biri oksidatif stres ve enflamasyona(iltihaplanma) bağımlı hastalıkların hepsi kısa telomerlerle bağlantılıdır. Sigara içmek, kirliliğe maruz kalmak, düşük fiziksel aktivite, psikolojik stres ve sağlıksız diyetler oksidatif yükü arttırarak telomerleri kısaltır.
Peki, “biyolojik saate” karşı koymanın, telomerazı tekrar aktive etme ile olacak en iyi yolu diyet ve hayat tarzına müdahale ile mi olur? Son zamanlarda yapılan bir çalışmada, düşük yağlı diyetler, düzenli fiziksel aktivite ve azaltılmış zihinsel stres (yoga ve meditasyon ile) gibi aşırı şekilde yapılan hayat tarzı modifikasyonları, mononükleer (tek çekirdekli) hücrelerde, periferik kan akımında telomeraz aktivitesini belirgin bir şekilde arttırmıştır. Tekraren, Akdeniz ülkelerinde yaşayan insanlar, sanayileşmiş ülkelerde yaşayan insanlara göre daha uzun ve sağlıklı bir yaşama sahiptirler. Ayrıca bu insanların telomerazlarının daha uzun ve telomeraz aktivitelerinin daha fazla olduğu iddia edilmiştir. Tek bir gıdanın mı ya da faktörlerin mi Akdeniz diyetindeki yaşlanma karşıtı özelliklerde rol oynadığı veya tek bir bileşen ve hayat tarzının mı “sağlıklı yaşamın” anahtarı olduğu halen belirsizliğini korumaktadır.
Şuan araştırmacılar uzun bir hayat için bir “iksir” veya bileşen bulmak için çabalarken, insanlar zihinsel, fiziksel ve duygusal sağlıklarını korumak için suplementasyon (ek, destek) almaya devam ediyorlar. Diyet suplementasyonlarının geneli vitamin, antioksidan ve diğer bileşenleri içerip, klinik çalışmalar bunların sağlık üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermiştir. Spesifik besinler, sağlıklı yaşamda gereken telomerleri desteklemek için gereken yapıtaşlarını sağlar. Bunlar Folat, B,D,E,C vitamini, çinko ve resveratrol, üzüm çekirdeği ekstratı ve kurkumin gibi Polifenolik bileşiklerdir. Ton balığı, somon, ringa balığı, uskumru, pisi balığı, ançüez, kedi balığı, lagos, dil balığı, keten tohumu, susam tohumu, kivi, ahududu, yeşil çay, brokoli, brüksel lahanası, kırmızı üzüm, domates, zeytin gibi besinler iyi birer antioksidandır. Bunların meyve, sebze ve tam tahıllı Akdeniz tipi diyetle birleştirilmesi, kromozom sonlarını korumamızda yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak, hayat tarzımızla beraber ne yediğimiz, nasıl yediğimiz ve ne kadar yediğimizin tümü önemli bir biçimde telomer/telomeraz sistemimizi etkiler. “Similes cum similibus curantur” (benzer benzeri tedavi eder) ve doğa halen sağlıklı ve uzun yaşamanın sırrını korurken, telomeraz bize farklı bir hedef gösterdi.