Resveratrol, tüm dünyada çeşitli bitkisel ilaç preparatlarının bir parçası olarak, insanlığa uzun süredir hizmet etmektedir. Doğal resveratrolün en zengin kaynağı, geleneksel Çin ve Japon tıbbından bilinen bir bitki olan Polygonum cuspidatum‘dur. Daha az miktarda bulunduğu kaynaklar ise; yer fıstığı, üzüm, kırmızı şarap ve dut çeşitleridir. Kızılcık ham suyu yaklaşık 0.2 mg/L resveratrol içerir. Diğer doğal gıdalarda, resveratrol konsantrasyonu μg/g (fıstık, antepfıstığı) ila ng/g (yaban mersini) arasında değişir. Kırmızı şarabın, beyaz şaraba göre çok daha fazla miktarda polifenolik bileşik içerdiği belgelenmiştir. Resveratrol konsantrasyonu, çeşitli kırmızı şaraplarda 0.1 ila 14.3 mg/L arasında değişirken, beyaz şaraplar sadece yaklaşık 0.1–2.1 mg/L resveratrol içerir.
Resveratrol (3, 5, 4 ′ trihidroksistilben), doğal olarak birçok bitki tarafından bulunan ve üretilen bir polifenoldür. Bitkilerde bulunan ve flavonoidler olarak bilinen, doğal polifenolik bileşikler üzerine çalışmalar, son zamanlarda oldukça popüler hale gelmiş, bu bileşiklerden biri olan resveratrol‘ün, antioksidan ve antikanser özellikleri de dahil olmak üzere, çeşitli biyolojik etkileri analiz edilmiştir.
- Son birkaç yıl içinde yapılan bazı çalışmalar, resveratrolün; kanser direnci, kardiyovasküler hastalıklar (CVD’ler) ve iskemik yaralanmalar gibi, çeşitli hastalıkların ilerlemesini yavaşlatabileceğini veya önleyebileceğini, stres direncini arttırabileceğini ve yaşam süresini uzatabileceğini göstermiştir.
Sirtuinlerin aktivasyonu, nikotinamid adenindinükleotid (NAD + ) bağımlı deasetilazların bir sınıfı, hücre döngüsü düzenleyici genlerin modülasyonu, transkripsiyon faktörlerinin aktivasyonu ve protein kinazların inhibisyonu, resveratrolün bazı bilinen mekanizmalarıdır. Bununla birlikte anti-oksidatif özelliğinin çeşitli biyolojik etkileri, resveratrolün en iyi bilinen aktivitelerinden biridir.
- Yapılan bir çalışmada, resveratrolü sirtuin 1’in küçük moleküllü bir aktivatör olarak tanımlanmıştır (SIRT1). SIRT1, sirtuin ailesinin tüm üyeleri gibi, deasetilasyon aktivitesi için nikotinamid adenin dinükleotit (NAD+) gerektirir. SIRT1’in NAD+‘ya bağımlılığı, aktivitesini hücresel enerji seviyelerine kuvvetle bağlamasını sağlar. SIRT1; hem kalori kısıtlaması, hem de egzersiz ile indüklenir. Ayrıca, lipit ve glukoz homeostazının düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. SIRT1’in hücresel enerji seviyelerine ve enerji homeostazisine yakın bir şekilde bağlı olması, obezite gibi metabolik bozuklukların tedavisi için ilginç bir moleküler hedef haline getirmektedir.
Resveratrol; kardiyovasküler koruyucu, antiplatelet, antioksidan, anti-inflamatuar, kan glukozu düşürücü ve antikanser aktiviteleri de dahil olmak üzere, geniş bir yelpazede yarar sağlar. Dolayısıyla, karmaşık bir etki modu sergiler.
- Son yıllarda, bu özellikler hem in vitro, hem de hayvan ve insan modellerinde yaygın olarak incelenmiş, miyokardiyal enfarkt boyutu ve kardiyomiyosit apoptozunun düşük ve yüksek dozlarda resveratrol ile in vivo olarak nasıl etkilendiği araştırılmış; resveratrolün, kardiyoprotektif özelliklerinin doza bağımlı olduğu, daha düşük konsantrasyonda (5 μM – 10 μM) antioksidan olarak işlev görüp, yüksek konsantrasyonda prooksidan aktivite gösterdiği bildirilmiştir. Sonuç olarak, yukarıda bahsedildiği gibi; resveratrol, düşük ila yüksek konsantrasyon spektrumları üzerinde bifazik özelliklere sahiptir. Son zamanlardaki klinik çalışmalar, resveratrolün iyi tolere edildiğini ve 5 g/gün’e kadar olan dozlarda farmakolojik olarak güvenli olduğunu kanıtlamıştır.
Resveratrolün, membran lipid peroksidasyonunu inhibe ettiği, antioksidan seviyelerini artırarak serbest radikalleri temizlediği ve nitrik oksit üretimini artırarak, trombosit agregasyonunu inhibe eder ve vazodilatasyonu uyarır. Yakın zamanda yayınlanan veriler; resveratrolün, alzheimer hastalığı ve obezite gibi, bazı nörodejeneratif hastalıklara karşı koruduğu, trombosit agregasyonunu inhibe ederek, çeşitli organları I/R hasarından koruduğu göstermekte ve aynı zamanda postmenopozal kadınlarda osteoporozun tedavisinde de etkili olduğu bildirilmektedir.
- Bir başka çalışmada; resveratrol, su içinde yağ emülsiyonu içinde en yüksek antioksidan aktivitesini gösterirken, türevleri (RC6: 0, RC8: 0, RC10: 0, RC12: 0, RC16: 0), bir toplu yağ sisteminde daha iyi bir antioksidan aktivite göstermektedir. Ayrıca, resveratrol türevleri (RC3: 0-RC14: 0), resveratrolden daha iyi hidrojen peroksit temizleme aktivitesine sahiptir.
- Bu sonuçlar, resveratrol türevlerinin potansiyel olarak sağlığın teşviki ve hastalık riskinin azaltılması için fonksiyonel gıda bileşenleri ve takviyeleri işlevi görebileceğini göstermektedir.
Antioksidan Etkisi
Resveratrol , ROS* ve oksidatif strese karşı en güçlü antioksidandır. Resveratrol veya resveratroldan zengin diyetin tüketilmesinden sonra plazma antioksidan seviyesinde ve lipid peroksidasyonunun azalmasında ölçülebilir bir artış görüldüğü bilinmektedir.
LDL partiküllerinin oksidasyonu ile kalp hastalıkları ve miyokard infarktüsü riski arasında ilişki vardır. Resveratrol, bakırın şelatlanması ve ROS’un atılması yoluyla LDL’nin oksidasyonunu önler. Resveratrolün, kırmızı şarap tüketiminden sonra LDL partiküllerinde tespit edilebilmesi, lipidlerin ve diğer makromoleküllerin peroksidasyonunu önleme kabiliyeti ile tutarlıdır.
- Özet olarak; resveratrol, çeşitli akut ve kronik hastalıkların etiyolojisinde ve ilerlemesinde rol oynayan oksidatif strese karşı, etkili koruma sağlayabilen güçlü bir antioksidandır.
Lolita Kuršvietienė, Inga Stanevičienė, Aušra Mongirdienė, Jurga Bernatonienė. (2016). Multiplicity of effects and health benefits of resveratrol. MEDICINA , 148-155.
Marlies de Ligt, Silvie Timmers, Patrick Schrauwen. (2015). Resveratrol and obesity: Can resveratrol relieve metabolic disturbances? Biochimica et Biophysica Acta (BBA) – Molecular Basis of Disease , 1137-1144.
Song Fu, Renhua Lv, Longqiang Wang, Haitao Hou, Haijun Liu, Shize Shao. (2018). Resveratrol, an antioxidant, protects spinal cord injury in rats by suppressing MAPK pathway. Saudi Journal of Biological Sciences , 259-266.