Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) Nedir? Beslenme Tedavisi Nasıl Olmalıdır?

Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), dünya çapında morbidite ve mortalitenin önde gelen sebeplerinden biridir. Kırk yaş ve üstü yetişkin popülasyonlarının yaklaşık %10’unu etkilemektedir. KOAH, nefes darlığına (başlangıçta eforla) neden olup alevlenmelere ve ciddi hastalıklara yatkın hale gelen, yaşamı tehdit eden bir akciğer hastalığıdır. Semptomları arasında dispne (nefes darlığı), öksürük ve devamlı balgam üretimi bulunur. Başlıca nedeni tütün dumanına (aktif sigara içimi ve pasif içicilik) maruz kalınmasıdır. KOAH’a bağlı ölümlerin %90’ından fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana gelmektedir. Bu hastalığın 2030 yılına kadar dünya çapında üçüncü önde gelen ölüm nedeni olması beklenmektedir. Bu nedenle KOAH’ın önlenmesi ve hastalığın iyi yönetimi önemli bir sağlık adımı olarak kabul edilmektedir.

Hastalığın tedavisi ile ilgili olarak; yaşam kalitesini iyileştirmek, akciğer fonksiyonunda düşüşü yavaşlatmak ve önemli komplikasyonları önlemek için KOAH hastalarında sigarayı bırakma, farmakolojik müdahaleler ve rehabilitasyon programları gibi çeşitli terapötik stratejiler uygulanmaktadır.

Beden kütle indeksi (BKİ) düşük olan KOAH hastalarının daha kötü prognozu olduğunu ve kilo kaybı olan KOAH hastalarında mortalitenin daha yüksek olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. KOAH’ın önlenmesi ve/veya ilerlememesi için farklı diyet seçenekleri düşünülebilir. Bilimsel kanıtlar; bazı besin maddelerinin – özellikle antioksidan ve antienflamatuar özelliklere sahip nutrasötiklerin- tüketilmesi ile akciğer fonksiyon kaybında iyileşme olduğunu ve KOAH riskini azalttığını belirtmektedir.

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Beslenme Tedavisi Nasıl Olmalıdır?

Diyet bileşenleri solunumu ve CO2 üretimini etkilemektedir. Yağ, protein ve karbonhidrat gibi temel besin ögelerinin enerjiye dönüşümünde O2 harcanır ve CO2 oluşur. Karbonhidratlar enerjiye dönüşürken yüksek miktarda CO2 üretmesine rağmen yağlar düşük miktarda CO2 açığa çıkarır. Buna bağlı olarak karbonhidrat oranı yüksek bir diyette CO2 üretimi artmaktadır.

Hastalara uygun enerjinin sağlanması çok önemlidir. Yetersiz enerji alımının olması kas proteinlerinin yıkılmasına; fazla enerji tüketilmesi ise aşırı CO2 üretimine neden olmaktadır. Günlük alınması gereken enerjinin %40-55‘i karbonhidratlardan, %15-20’si proteinlerden ve %30-45’i yağlardan gelmelidir. Karbonhidratların katabolizması sonucu fazla oluşan karbondioksit, solunum güçlüklerine sebep olacağı için sınırlı olmalıdır. Akciğer ve kas dokusunun onarımı ve korunumu için, protein kalitesi yüksek besinler seçilmelidir. Doymuş yağlardan uzak durulmalıdır.

İşlenmiş kırmızı et; üretim sürecinde koruyucu, antimikrobiyal ve renk sabitleyici olarak eklenen nitritlere bağlı olarak dezavantaj sunmaktadır. Nitritler, solunum yollarındaki ve akciğer parankimindeki enflamatuar süreçlere katkıda bulunabilen ve bunları arttırabilen, DNA hasarına, mitokondriyal solunumun inhibisyonuna ve hücre fonksiyon bozukluğuna neden olan peroksinitrit gibi reaktif azot türleri üretir. Ayrıca nitritler tütün dumanının yan ürünleri olması dolayısıyla nitrit üretimi tütün dumanının KOAH’a neden olduğu mekanizmalardan biri olabileceği belirtilmektedir.

Sigara içimi ve aşırı tütsülenmiş et tüketiminin kombinasyonu KOAH riski ile ilişkilidir. Tütsülenmiş etler, bronşiyal hiperreaktiviteyi arttırabilecek ve iltihaplanmaya yol açabilecek yüksek miktarda sodyum içerir. Sodyumun diyetle alımının KOAH hastalarında sağlıklı kontrollere göre daha yüksek olduğu ve daha düşük akciğer fonksiyonu ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Et; solunum yollarında iltihaplanmayı tetikleyebilen, bozulmuş akciğer fonksiyonu, yüksek koroner kalp hastalığı ve metabolik hastalık riski ile ilişkili önemli bir doymuş yağ asidi ve kolesterol kaynağıdır. Bu risk süt ürünleri gibi diğer hayvansal kaynaklara kıyasla ette yüksek oranda bulunan orta ve uzun zincirli doymuş yağ asitlerinden kaynaklanabilir.

1) Tedbirli/ihtiyatlı (prudent) diyet biçimi: Yüksek miktarda meyve ve sebze, yağlı balık, kümes hayvanları, tam tahıllı ürünler ve az yağlı süt ürünlerini içermektedir.

2) Batı tipi diyet biçimi: Yüksek oranda rafine edilmiş tahıl, işlenmiş kırmızı et, tatlı, patates kızartması ve yüksek yağlı süt ürünlerini içermektedir.

Yapılan her iki çalışmada da tedbirli diyet biçiminin yeni teşhis edilen KOAH riskini azalttığı, Batı tipi diyet biçiminin ise yeni teşhis edilen KOAH riskini arttırdığı bulunmuştur.

Batı yaşam tarzı ve diyetinin önemli bir özelliği rafine edilmiş tahıllar, tatlılar ve şekerli içecekler gibi yüksek glisemik indeksli gıdaların tüketilmesidir. Yüksek kırmızı et ve işlenmiş et alımıyla haşlanmış sebze ve meyve tüketiminin azalması akciğer fonksiyonunda azalma ve daha yüksek KOAH prevalansı ile ilişkilendirilmiştir. Rafine gıdaların (mayonez, tuzlu atıştırmalıklar, bisküvi, şeker, yüksek şekerli içecekler, kızartmalar, beyaz ekmek, krema, hazır çorba ve pizza vb.) fazla tüketimi, 5 yıl boyunca akciğer fonksiyonlarında azalmaya sebep olmuştur.

Başlangıçta D vitamini seviyeleri düşük olan KOAH’lı hastalarda D vitamini takviyesi faydalı olmuştur. Her ne kadar daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulsa da KOAH hastalarında oldukça yaygın görülen osteoporoz ve düşme riski ve D vitamininin kemik sağlığının ötesinde faydalı etkileri göz önüne alındığında, D vitamini eksikliğinin taranmasının KOAH hastalarında önemli olabileceği belirtilmektedir.

Magnezyum, enflamasyon ve bronkokonstriksiyona karşı koruyucu etkileri nedeniyle solunum fonksiyonlarında ve KOAH için faydalı bir rol oynayabilir.

Polifenollerin flavonoid sınıfı için solunum fonksiyonu üzerinde faydalı etkileri vardır. Gözlemsel çalışmalar, tam tahıllı gıda tüketiminin akciğer fonksiyonu üzerine faydalı etkisi olduğunu bildirmiştir. Tam tahıllılar, fenolik asitler, flavonoidler, fitik asit, E vitamini, selenyum ve esansiyel yağ asitleri bakımından zengindir.

Tam tahıllı gıdaların yanı sıra meyve ve sebzelerin koruyucu etkisinin bir kısmı, lif içeriğinin antioksidan ve antienflamatuar özelliklerine bağlanabilir. Diyette yüksek lif tüketiminin, prospektif çalışmalarda KOAH riskini yaklaşık %40 oranında azalttığı bulunmuştur.

Yaygın tüketimi göz önüne alındığında, kahvenin solunum sağlığındaki potansiyel rolü ekseninde ilgi giderek artmaktadır. Düzenli (kafeinsiz olmayan) kahve tüketimi solunum yolu hastalığından kaynaklanan mortalitenin azalmasıyla ilişkili bulunmuştur.

Özet olarak solunum sağlığı için yüksek miktarda meyve ve sebze, yağlı balık, kümes hayvanları, tam tahıllı ürünler ve az yağlı süt ürünleri tercih edilmeli; işlenmiş kırmızı et, tatlı, patates kızartması, rafine edilmiş gıda ve yüksek yağlı süt ürünlerinden kaçınılmalıdır.

Genel olarak kanıtlar; beslenme biçiminin, KOAH’ın patogenezinde ve önlenmesinde önemli bir faktör olduğunu ve akciğer sağlığını geliştirmek için klinik olarak önemli bir araç olarak destek sağladığını göstermiştir. KOAH’ın önlenmesinde ve tedavisinde diyetin etkinliğini ve mekanizmalarını doğrulamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.


Çiftçi, U. D. H., Akbulut, U. D. G., & Mercanlıgil, S. M. (n.d.). Solunum Sistemi Hastalıkları ve Beslenme Tedavisi.

Scoditti, E., Massaro, M., Garbarino, S., & Toraldo, D. M. (2019). Role of diet in chronic obstructive pulmonary disease prevention and treatment. Nutrients, 11(6), 1357.

Utku, T., & Dikmen, Y. (2002). KOAH ve beslenme. Solunum 2002; 4 (3): 421, 9.


Exit mobile version