Kahve Vücudumuza Nasıl Etki Ediyor?

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır…

Uzun çalışma saatlerinde, bol kahkahalı dost sohbetlerinde, bazen de tek başımızayken bir manzara eşliğinde tercih ettiğimiz kahvenin tarihi 700’lü yıllara dayanır. İstanbul’a gelişi ise 1554 yıllarını bulmuştur. Osmanlı döneminde birçok padişah tarafından yasaklanmış, ancak bir türlü vazgeçilememiştir. Zamanla saray içinde de önemli bir konuma gelmiştir. Hatta o zamanlar, sarayda padişahın kahvesini pişirmek için ‘kahvecibaşı’ adında görev yapan biri de bulunmuştur. Zamanla bu mevkiden sadrazamlığa yükselen bile olmuştur.

Bizler ki, geleneklerimizde, atasözlerimizde kahveye yer vermiş bir milletiz. ‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır…’ sözüyle, yapılan bir iyiliğin ne kadar kıymetli olduğunu, unutulmaması gerektiğini vurgulamış, böyle ince bir düşünceyi kahve üzerinden dile getirmişiz. Kültürümüzde baştan beri onu var etmiş, sabah yediğimiz öğüne bile sonrasında kahve içme alışkanlığı edindiğimizden ‘kahve-altı’ demeyi uygun görmüşüz.

Kolombiya, Brezilya, Endonezya, Kosta Rika, Kenya, Etiyopya, Guatemala, Peru, Hindistan ve Vietnam gibi ülkelerden çıkarılan kahve, ağaçta yetişir. Yetiştirildiği ağaçlar yaklaşık 30-40 yıl yaşayabilir, 3 metreden 15 metreye kadar yükselebilir.

Kahve meyveleri önce yeşil renkte olup, sonrasında kırmızıya döner. Kırmızıya dönmesi, toplanmak üzere hazır hale geldiğinin habercisidir. Ardından yayılır, kurutulur, kavrulur ve öğütülür, hazır hale gelince paketlenir. Paketleme işlemi, tat oluşumu açısından çok önemlidir. Kavrulduktan sonra açığa karbondioksit gazı çıkar. Valf adındaki bir gaz koruma sistemi sayesinde havanın dışarı doğru çıkması sağlanır. Böylece kahvenin tazeliği korunur. Ama aromasının çok daha iyi olmasını istiyorsanız, kahve çekirdeği alıp evde öğütmeyi deneyin, farkı göreceksiniz. Birçok zorlu koşuldan geçen kahve en sonunda tüketilmek üzere uygun hale gelir.

Kahve sağlığımız için iyi midir, tüketmeli miyiz? Bununla ilgili bilim dünyası ne diyor?

Kahve içerisinde; karbonhidrat, lipit, vitamin, mineral, azotlu bileşikler, alkoloid gibi birçok bileşik bulunduran kompleks bir besindir. İçerisindeki kafein, klorojenik asit ve diperten alkol sağlığa en çok etki eden bileşiklerdir.

Kahve tüketimi hastalıklara karşı koruyucu olabilir mi?

Eğer bunu bana bir süre önce sorsaydınız olumlu bir yanıt vermem zor olabilirdi. Ancak, yapılan son araştırmalar kahvenin kronik hastalıklara karşı etkili olabileceğini söylüyor.

Günde 5 fincan ve üzeri tüketenler, hiç tüketmeyen kişilere göre koroner kalp rahatsızlıklarına karşı %40-60 oranında daha risklidir.

Kahveyi orta derecede düzenli olarak tüketme gibi bir alışkanlığınız varsa, kan basıncınızda belirgin bir değişim görmemiz zor olabilir. Ancak, düzenli tüketen biri değilseniz, kahve alımı sonrası kan basıncınızda akut (kısa süreli) bir artış gözlenebilir. Hipertansiyon hastalığı ile kahve ilişkisi ise henüz açıklığa kavuşmuş değildir. Bazı araştırmalar olumlu, bazıları olumsuz, bazıları da etkisiz olduğunu göstermektedir. Aynı belirsizlik kanser ve diyabet hastalığında da görülmektedir.

Osteoporoz hastalığında kahvenin, asidik yük ve kalsiyum atımında rol oynaması, olumsuz etki sağladığını düşündürmektedir. Ancak, günlük 120 ml tüketiminin olumlu etkisi saptanmış durumdadır. Dünya Sağlık Örgütü de, kemik kırıkları için risk faktörleri içinde kahve tüketimini göstermemiştir.

Kahve bilişsel performansı arttırır mı?

Dünyada yaklaşık 12 milyon kişi Alzheimer ile mücadele ediyor. Kahvenin içeriğinden dolayı bu hastalıkta terapötik (tedavi edici) etki sağlayabileceği düşünülüyor. Bununla ilgili, fareler üzerinde yapılan bir araştırmada; farelere kafeinli ve kafeinsiz sular düzenli olarak verilmiş ve kafeinli su içen farelerde daha iyi bilişsel performans görülmüştür. Kahvenin içindeki kafeik asitin nöron (beyin hücresi) koruyucu, klorojenik asitin de nöronların ölümüne karşı etkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca, kahve içeriğindeki magnezyum da Alzheimer üzerinde oldukça etkilidir.

Kafeinsiz kahve olur mu?

Kafeinle bağdaştırdığımız kahve, bazen kafeinsiz de olabiliyor. Avrupa Birliğine göre, bunun için yeşil kahve tanelerinden kafeinin %97 civarında uzaklaştırılması gerekiyor. Kafeinsiz kahve ilk olarak 1820 yılında alman kimyacı Runge sayesinde gerçekleştirilmiştir. Günümüzde de modern metotlarla bu işlem sağlanabilmektedir.

Yazıma son verirken, besinlerin miktarının ne kadar önemli olduğuna değinmek istiyorum. Kahve, yapılan araştırmalara göre; orta düzey (2-3) fincan tüketimde olumlu etki gösterebiliyor. Yine de, hastalıklara etkisi üzerine daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Fakat, fazla tüketiminde; uyku sorunu, sinirlilik, baş ağrısı, çarpıntı, çocuklarda aşırı kusma yapabildiğini unutmamak gerek. Bu nedenle azı karar, çoğu zarar diyelim. Bilinçli tüketelim.


Birsen YILMAZ, N. A.-T. (2017). Turkısh Cultural Heritage: A Cup of Coffee. Ankara,Turkey.

Caio E.G. REİS, J. G. (2018). Effects of coffee consumption on glucose metabolism: A systematic. Federal,Brezilya.

Jae-Hoon, J.-H. P.-S.-K. (2014). Coffee and Health. Daegu, Koreo.

Melike GÖNDER, M. Ş. (2014). Kahve Tüketimi ve Nörodejeneratif Hastalıklarla İlişkisi. İskenderun, Ankara.

Saniye SÖZLÜ, B. Y. (2017). Kahve Tüketimi ve Bazı Hastalıklarla İlişkisi . Sağlık Bilimleri Dergisi, Tüm Metin.

Sıdıka OĞUZ, Z. E. (2016). Kahvenin Kalp Sağlığı Üzerinde Etkisi. istanbul.


Exit mobile version