Karbonhidratların bileşeni olan glikoz altı karbonlu monosakkaritlerdendir. Aynı zamanda glikoz; ucuz, yemeye hazır ve piyasada yaygın olan gıda ürünlerinde çokça yer aldığından tüm yaş gruplarında yüksek miktarda alım gözlenmektedir.
Yapı taşı glikoz olan karbonhidratların sindirimi amilaz enzimi ile ağızda başlar. Kompleks karbonhidratların bağırsaktan emilimi monosakkaritlere indirgenmesi ile gerçekleşir. Disakkaritler; ince bağırsaktaki enterosit hücrelerinde üretilen maltaz, sükraz ve laktaz enzimleriyle monosakkaritlere ayrılır. Sindirim sonucunda serbestleşen moleküllerin çoğu glikozdur. Karbonhidratlar emildikten sonra kanda seviyesi yükselir. Bu, insülin salınımı için bir sinyaldir. Kandaki normal glikoz seviyesi 70-100 mg/dl’dir. Bu seviye sınırdan düşükse hipoglisemi, yüksek ise hiperglisemi olarak adlandırılır.
Glikoz metabolizması; yetişkin bireylerin beyinlerinde nörotransmisyon*, enerji depolama, biyosentez*, oksidatif savunma gibi işlevleri yerine getirir.
Belirli bir gıdaya ya da alkol ve sigara gibi maddelere karşı bağımlılığı olan kişilerde spesifik olarak dopamin yetersizliği olabileceği öne sürülmektedir. Dopamin yetersizliği olan kişilerde lezzetli besinleri aşırı miktarda tüketmek dopamin aktivasyonunu arttırmak için alternatif bir yol olarak görülmektedir. Ödül yetersizliği sendromu yaşayan kişilerde kendilerini mutlu etmek için gıdalara karşı bağımlılık hissetmekte olup obezite için risk faktörü oluşturmaktadır.
Karbonhidrat içeriği yüksek gıdalar bireyin başvurduğu ilk gıdalardır. Bu durumun yeme üzerindeki etkisi beyinde serotonin hormonunun düzeyi ile ilgilidir. Agresif davranışlar, depresyon ve stres serotonin düzeyinin azalması ile ilişkilendirilmiştir.
- Yapılan bir araştırma sonucu stresli bireylerin çikolata gibi tatlı ve yüksek kalorili yiyecekleri daha fazla tercih ettikleri belirlenmiştir. Bireyler; endişe azalttığını ve kendilerini daha iyi hissettiklerini belirterek stres altındayken yüksek kalorili yiyecekleri tercih ettiklerini belirtmişlerdir.
- Diyetisyen tarafından, bireylerin beslenme süreçleri planlanırken duygu durumlarının da değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Yüksek glikoz içeren diyetin IFG* veya IGT* gibi durumlara yol açabileceği bilinmektedir. Kanda yüksek glikoz düzeyi perifer ve karaciğerde insülin geçişini engelleyip insülin direncine neden olmaktadır. Yüksek glikoz tüketimi metabolik sendrom ve insülin sinyalizasyon bozuklukları ile ilişkilidir. Şekerden zengin beslenme tarzı prediyabete sebep olabileceği gibi, gebelerde gestasyonel diyabete* sebep olmasa dahi fetal metabolizmada olumsuz etkileri görülebileceği unutulmamalıdır. Özellikle gebeliğin son 3 ayında hormonal etkilere bağlı olarak diyabete eğilim olduğundan bu dönemde hiperglisemi gelişebilmektedir.
- Yapılan araştırmalar düşük glisemik indeksli* diyetle beslenen gebelerde makrozomi* sıklığının yüksek glisemik indeksli diyetle beslenenlere göre daha az saptandığı sonucuna ulaşmıştır. Düşük glisemik indeksli beslenmeyle postprandiyal kan şekerinde piklerin azaltılabileceği ve sonuçta makrozomi ve obeziteyle ilişkili ilerleyen yaşlarda ortaya çıkabilecek diyabet, insülin direnci, hipertansiyon ve kardiyovaküler hastalıkların önlenebileceği düşünülmektedir.
Yüksek yağ ve karbonhidrat içeren diyetler, bağırsak mukozasını bozarak beyin-bağırsak bağlantısını etkiler. Bağırsak dokusundaki bu değişiklikler stres ve depresyon gelişiminde rol oynar. Bu durum triptofanın işlevi ve serotonin sentezini etkileyerek obezite ve yeme davranış bozukluğu açısından risk oluşturmaktadır.
Normal koşullarda, insülin kandan yağ dokusu ve iskelet kaslarına glikoz alımını indükleyerek karbonhidrat ve yağ metabolizmasını düzenleyebilir. Bu dokularda enerji kaynağı olarak kullanılmak adına yeterli glikoz mevcutsa fazla glikoz yağ asidine dönüştürülerek vücutta yağ olarak depolanır. Sonuçta kilo artışına sebep olur. Bu durum; glikozun obezite gelişimine ana katkısı olarak gösterilebilir.
Dopamin ve serotonin seviyelerinin azalması durumunda; bireylerin tatlılara başvurmak yerine egzersiz yapması, bir çiçeği koklaması, sevdiği insanlarla sohbet etmesi ya da çalan bir şarkıya eşlik etmesi gibi sevdiği aktiviteleri gerçekleştirmesi bu durumun üstesinden gelinmesi açısından yardımcı olacaktır.
Biyosentez: Canlı organizmalarda küçük moleküllerin enzimler aracılığı ile birleştirilerek büyük moleküllerin sentezlenmesi olayıdır.
IFG: Bozulmuş açlık kan şekeri
IGT: Bozulmuş şeker toleransı
Gestasyonel Diyabet: Gebelik diyabeti
Glisemik indeks: Herhangi bir gıdanın kan şekerini yükseltici etkisi
Makrozomi: Yenidoğan bebeğin 4 kg’ın üzerinde vücut ağırlığına sahip olması
Boztepe, T. (2016). Investigation of the Molecular and Genetic Response in Enterocytes of Duodenum During Elevated Intracellular Glucose Level. A Thesis Submitted to the Graduate School of Engineering and Sciences of İzmir Institute of Technology in Partial Fulfillment of the Requirements for the Degree of Master of Science in Biotechnology. İzmir.
Deveci, N. (2017). The Influence of Stress on “Wanting” and “Liking” Behavior for Sweet and Savoury Food. A Thesis Submitted to the Graduate School of Social Sciences of Izmir University of Economics by Nezahat Deveci.
Dıenel, G. (2012). Fueling and Imaging Brain Activation. ASN NEURO, 4(5), 267-321.
Özkan, D. (2018). Maternal Yüksek Glikoz Diyetinin Yavrularda Diyabetogenik Etkilerinin İncelenmesi. Uzmanlık Tezi. Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı . Denizli.