Pika sözcüğü, Latincede saksağan anlamına gelen ‘magpie’ kelimesinden türemiştir. Saksağan kuşu alışılmadık yeme alışkanlıklarıyla bilinmektedir.
Gıda dışı maddelerin ısrarla aşerilmesi ve kompulsif yeme ile karakterize pika; yenilebilir ya da yenemeyen maddelerin tüketilmesi ve alışılmadık bir istek duyulması durumudur.
Yutulan madde ile tanımlanan birçok farklı alt grubu vardır. İlk pika vakalarından biri, M.S. 6. yüzyılda hamile bir kadında bildirilmiştir. Bu ilk vakadan sonra; buz, dondurma, toprak, çamur, domates, çiğ pirinç, aspirin, kola, kil (jeofaji), kurutulmuş makarna, tebeşir, nişasta, macun, limon ve sigara izmaritleri gibi maddelere duyulan istekler de, pika vakası olarak rapor edilmiştir.
Her yaş ve etnik kökene sahip bireyde görülebilen pika, daha yaygın olarak gelişimsel engelli ve düşük sosyoekonomik gelire sahip bireylerde gözlenmektedir. Dünya genelinde, tüm pika vakalarının %25-33’ü çocukları, %20’si hamile kadınları ve %10-15’i ise öğrenme engelli bireyleri içermektedir. Besleyici değeri olmayan bir gıda ya da maddenin aşırı miktarda ve sürekli olarak yenmesi ile belirlenen pika; Türkiye’de özellikle çocukluk çağında ve sıklıkla demir eksikliği ile birlikte gözlenmektedir. Ülkemizde en çok bildirilen pika türü, toprak ve kil yeme ile karakterize jeofajidir. Tıbbi müdahale gerektiren ve önemli sağlık riskleri oluşturan pika yeme bozukluğuna sahip bireyler; elektrolit ve metabolik bozuklukları, kurşun ve cıva zehirlenmesi, hipokalemi*, parazit enfeksiyonları, diş aşınması, bağırsak tıkanıklığı ve gastrointestinal kanalın çeşitli sorunlarına karşı duyarlıdır.
- Yapılan araştırmalarda; bu hastalarda, ortalama hemoglobin ve MCV* değerleri daha düşük, ortalama RDW* ve trombosit değerleri ise daha yüksek bulunmuştur. Aynı çalışmada; pika grubunda trombositoz* ve total demir bağlama kapasitesi daha yüksek, ortalama serum ferritin değeri ise daha düşük gözlenmiştir.
- Çalışmalar; demir eksikliği olan erişkinlerde, kalıtsal özelliklerin pika duyarlılığına katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir.
Pika hastalığına neden olan faktörler arasında, demir eksikliği ve fizyolojik mekanizmaları da dahil eden çeşitli hipotezler bulunmaktadır. Açıklanamayan demir eksikliği anemisi bağlamında, pika yeme bozukluğunu sorgulamak oldukça önemlidir. Yaş, cinsiyet, din, kültür, beslenme yetersizliği, stres ve zihinsel gelişim faktörleri ile ilişkisi kabul edilen pikanın, demir eksikliği ile ilişkisinin, bu durumun nedeninden ziyade eksikliğinin bir belirtisi olduğuna inanılmaktadır. Ayrıca bu hastalık; bazen hipokalemi, kil ve kayeksalat* yutma gibi diğer beslenme eksikliklerine neden olmaktadır. Bu yeme bozukluğuna sahip bireyler, genellikle pika alışkanlıklarını gizler ve söylemekten çekinir. Semptomları, hekim tarafından özellikle ele alınmadıkça fark edilmeyecektir. Tanı konduktan sonra hekim ve diyetisyen tarafından eş zamanlı tedavi uygulanmalıdır.
RDW: Kırmızı kan hücreleri dağılım genişliği
Hipokalemi: Kandaki potasyum değerlerinin düşük olması
Trombositoz: Trombositlerin aşırı üretildiği bir bozukluk
Kayeksalat: Hiperkalemi durumlarında kullanılan suda çözünür, sarı toz şeklinde katyonik reçine
Khan,Y., Tisman,G. (2010) “Pica in Iron Deficiency: A Case Series Journal of Medical Case Reports” 1752-1947-4-86.
Battegay,E., Decker,M., Garnier,J., Stünitz,H., Zeller,A. (2008) “Pica and Refractory Iron Deficiency Anaemia: A Case Report” Journal of Medical Case Reports, 1752-1947-2-324.
Durhan., B. (2007) “Demir Eksikliği Anemisi Tanısı Konulan Hastalarda Pika Görülme Sıklığı Ve Pikanın Anemi Semptomları İle İlişkisi” Yüksek Lisans Tezi. Afyon Kocatepe Üniversitesi / Sağlık Bilimleri Enstitüsü / İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı.
Demir, M., Dallar, Y., Göktaş, Y., Şiklar, Z., Tanyer, G. (1996) “Türkiye Klinikleri Journal of Pediatrics” 5(4), Baskı Ankara: Türkiye Klinikleri, 151-4.