KOLON KANSERİ VE BESLENME
Kolon kanseri Amerika’da kanser kaynaklı ölümlerin başlıca nedenidir ve beslenmenin kolon kanserini etkileyen en önemli etkenlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada diyet ve beslenmenin, dünya çapında kolorektal kanser insidansının %30-50 kadarını açıkladığı hesaplanmıştır.
Diyet posası ve kolorektal kanser arasındaki ters ilişkiyi gösteren çalışmalar genel olarak istikrarlı ve ikna edicidir. Diyet yağı ve et tüketimi ile kanser arasında pozitif ilişki rapor edilmekle birlikte, bu durum beraber tüketilen yiyeceklere göre değişkenlik göstermektedir.
Yetersiz fiziksel aktivite ve obezite, kanser riskini arttırabilirken, düzenli fiziksel aktivite yapılması, hem piroksimal kolon hem de distal kolon kanserlerinde daha düşük risk ile ilişkilendirilmektedir. BKİ’ye nazaran bel-kalça oranıyla ilişki daha da fazla olup, şişmanlığın ve yağ dağılımının kolon kanseri oluşumunda etkili olabileceği düşünülmektedir.
Yüksek posa tüketiminin mutajenleri etkisiz hale getirme, bağırsak geçiş süresini azaltma, pH’ı ve gut florasını değiştirme gibi mekanizmalarla kanser riskini azalttığı düşünülmektedir. Özellikle kanserin uzun bir süreç olması ve patogenezinin oluşma, gelişme ve ilerleme evrelerine ayrılması nedeniyle, koruyucu önlemlerin klinik tablo oluşmadan yıllar öncesinde gerekli olabileceği, aksi takdirde anlamlı etkiler doğuramayacağı olasılığını yükseltmektedir.
Avrupa Prospektif Kanser ve Beslenme Araştırması (European Prospective Investigation of Cancer and Nutrition (EPIC)) ortalama diyet posası tüketiminin her %25’lik artışıyla, kolorektal kanser riskinde yaklaşık olarak %9’luk bir azalma olduğunu ileri sürmektedir.
Mevcut kanıtlardan yola çıkarak yapılan öneriler; sebzelerden ve diğer bitkisel besinlerden zengin beslenmeyi içermekte ve yine sebze ve meyvelerle birlikte tam tahıllardan, fasulyeden, mercimekten sağlanan yüksek çözünür posa tüketimini desteklemektedir. Bugüne dek, herhangi bir mikro besin ögesi suplementasyonunun, kolon kanserini engelleyici etkisine yönelik bir kanıt olmamasına rağmen, kalsiyum, D vitamini, folat, probiyotikler ve glutaminin olası etkisine ilişkin tartışmalar yapılabilmektedir. Kalsiyum, D vitamini veya her ikisinin de zengin bulunduğu süt ürünlerinin kolon kanseri riskini düşürdüğü hipotezi, şu an, alandaki en cezbedici konulardan birisidir. Meta-analizler süt ürünleri tüketimi ile kolon kanseri riskinin azaldığını göstermektedir.
Bulgulara göre, kanser ile en yüksek ilişkinin, işlenmiş kırmızı etlerde gözlendiği düşünülmektedir. Bunun nedeni olarak, yüksek sıcaklıklarda pişen etlerde polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) ve heterolitik aminler (HCA) gibi kanserojenlerin oluşma potansiyeli gösterilmektedir.
Bütün bu araştırmalar ışığında beslenmenin kanser üzerine etkisi hiç şüphesiz yadsınamaz bir gerçektir. Fakat bu hususta önemli olan konu sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme örüntüsünü ve düzenli fiziksel aktiviteyi özellikle kanser oluşmadan önce yaşama adapte etmek, yaşam stili haline getirmek, kanserden korunmak ve yaşam kalitesini arttırmak adına en çarpıcı ve dikkat çekici noktadır.